Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Şüphesiz İlyas da Peygamber olarak gönderilenlerdendi. Kavmine demişti ki: “Siz Allah'tan korkmaz mısınız?”

Sâffât Sûresi: 123-124

30.12.2006


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Allah hiçbir günde Arefe günündeki kadar kullarını ateşten kurtarmaz. O gün Allah, rahmetiyle kullarına tecellî eder. Onlarla meleklere karşı iftihar eder. Ve ‘Onlar ne istiyor?’ diye sorar.

İbn-i Mâce, Menâsik, 56

30.12.2006


Gelen bayram mı, gidiş hacca mı?

Kurban vermekten ırak gün geçmiyor… Kardeşlik kesiliyor, dostluk dinamitleniyor… Kalpler kanıyor, yürekler yırtılıyor… Fitne uyandırılmış bir kere…

Acı akıyor caddeler, siren solukluyor sokaklar… Çocuklar coşamıyor, ihtiyarlar ağlayamıyor… Annelerin ağzında ağıt; yürek yetmiyor dinlemeye… Babaların bağrı kor; kalpleri kavuruyor… Gençler geçmiş gençlikten…

Fitne dans ediyor kan üstünde… Fitne can içinde, kardeşlik cansız yatıyor… Sevgi soluksuz, saygı savrulmuş, hikmet heba edilmiş, düşünce dağıtılmış, himmet metaya kurban… Gelen bayram mı ki?

Barış boğulmuş, sadakat satılmış, dirayet devrilmiş, umut unutulmuş, fedakârlık feda edilmiş, şevk şavksız… Gelen bayram mı ki?

Sabırsız sadırlar kurban İsmail’i anlar mı? Tevekkül Peygamberi kandırabildi mi şeytan? Ayrılık ve vuslat buluşması kurban… Sabrın ve tevekkülün birlikteliği bayram… Gelen bayram mı ki?

Hac, Hakka hicapsız muhatap olmak… Hazin bir hicran hac hakikatiyle hallenememek…

Gidiş Hacca mı ki?

Bedenlerin taş ve bez parçası etrafında dönmesi değil tavaf… Kalbin hakikat deveranında pervane oluşu…

Kâbe’den daha kıymetli kardeşinin kalbi… Ona dön, onla git, O’na.

Gidiş Hacca mı ki?

Sahi safalı bir yürüyüş müdür Safa ile Merve arasındaki sa’y? Şefkatin ümitle sonuçlanan, ümit ile ümitsizlik arasındaki gayretli koşuşturmaları mı?

Gidiş Hacca mı ki?

Araflardan geçip Hak’la vuslat değil midir Arafat’taki vakfe? Muhacir olarak Medine’ye gidebilmek ve aklı, kalbi, lâtifeleri ve azaları sünnetle bezemiş olarak huzur-u Nebevîye çıkabilmek…

Gidiş Hacca mı ki?

Kurbanı ve Haccı anlasaydık kurban olur muydu Bosna, kurban olur muydu Çeçenya, Afganistan, Irak, Filistin, Sudan ve diğer yeryüzü Müslümanları… Anlamadık ve yaşamadıkça Haccı ve Kurbanı acılarla kurban vermeye devam edeceğiz.

Kini ve kibri kesmeden, sevgiye sarılmadan, hikmete ram olmadan, hamiyeti haykırmadan, aklı aydınlatmadan, kalbi parlatmadan anlaşılabilinir mi Kurban ve Hac?

Kalbi oyalayan, aklı havalandıran, lâtifeleri uyutan, vicdanı susturan oyunlar, oyuncaklarla geçen zamanlar kurban zamanlardır. Kendini kurban olmaktan kurtaramayan kurtarabilir mi kardeşini? Konuşur sadece ve konuşmada kalır kalpsiz kelimeler…

Nefsi Rahman’a Kurban kılarak Hac edebildiğimizde yeryüzü zalim pisliklerinden yıkanacak, insaniyet zemzeme kanacaktır. Zalim kandırmalarına kanacak değil, Hakka kurban zamanlardayız.

Bayramınız bayram, Haccınız Hac olsun ey ümmet-i Muhammed.

[email protected]

Hüseyin EREN

30.12.2006


Günlük (30 Aralık 1959)

“Nurcu avı!”

50’li yılların bitişine doğru, artık saatler sayılıyordu. Çok partili sistemin ilk deneyimlerinin yaşandığı bir dönem, 48 saat sonra sona erecekti.

Bediüzzaman olayı ise genişlemeye başlamıştı. Polis harekete geçmiş, Bediüzzaman’ın Isparta’daki evinde arama yapılıp mektuplarına, eserlerine el konulmuştu. Arama sadece Isparta ile sınırlı değildi. 1950’den önce ikamete mecbur edildiği Barla’daki evinde de arama yapılmıştı. Ankara’da ise bir matbaa basılarak, Said Nursî’ye ait eserlere el konulmuştu.

Cumhuriyet, 30 Aralık 1959:

“Dini istismar eden Said-i Nursi hakkında takibat başladı. Dün Ankara’da Said-i Nursi’nin, dini hisleri şahsi menfaatlere alet eder mahiyette görülen bir kitabı, mahkeme kararı ile toplattırıldı. Milletvekillerine mektuplar yollamış olan Bediüzzaman’ın, Isparta’daki evinde de polis dün arama yaptı. Toplanan kitaplarla mektuplar savcılığa teslim edildi.”

Ankara’da Doğuş Matbaasına yapılan baskın ise, gazetede şöyle yer alıyordu:

“Kitabın basıldığı matbaaya gelen on kadar sivil polis evvela binanın etrafında tertibat almışlar, bir kısmı ise kitapların depolandığı kısma geçerek, durumdan matbaanın mesulünü haberdar etmişlerdir.”

Kitaptan daha büyük bir suçlu olamazdı! Operasyon da sanki ünlü bir “terörist!”e karşı yapılmış ve başarıyla sonuçlandırılmıştı! Bediüzzaman Said Nursî’nin Kur’ân tefsiri olan Sikke-i Tasdik-i Gaybî isimli eseri, dinî hisleri şahsî menfaatlere âlet etme suçundan toplatılmıştı. Bu kez gözaltına alınan 5.500 kitaptı.

Said Nursî seyahate başlayınca polis de harekete geçmişti. Ne varsa toplanıyordu, ister kitap, ister Nurcu olsun fark etmezdi.

Cumhuriyet gazetesi (devam):

“Bursa—Nurculuk hadisesinin tahkikatı devam etmektedir. Zabıta, Nurcularla ilgili oldukları sanılan ve köylerde yaşayan bazı eşhas üzerinde durmaktadır.”

Evet, derinden derine ihtilâl hazırlıklarının devam ettiği o günlerde, devlet gücünü elinde bulunduran bazı derin odaklar, başka yapılması gereken işler yokmuş gibi, kendilerine mevhum bir ‘iç düşman!’ seçmiş, şenaatlerini olanca gayretleriyle kusuyorlardı.

(Kaynak: Ankara Siyaseti ve

Said Nursî, Serdar Murat)

30.12.2006


NURDAN DUÂLAR

Allahım, Seni nasıl tanımaları, Sana nasıl kullukta bulunmaları gerektiğini öğretmek için kullarına muallim,

isimlerinin hazînelerini tanıtıcı, kâinat kitâbının âyetlerinin tercümânı, kulluğuyla rubûbiyet güzelliğinin aynası olarak

gönderdiğin zâta, onun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm eyle. Bize ve erkek, kadın bütün mü'minlere merhamet eyle. Âmin. Bunu rahmetinle yap ey, merhamet edenlerin en merhametlisi!

Sözler, 9. Söz'ün sonu, s. 51

30.12.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004