Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Faruk ÇAKIR

Hoca ‘büyük’, ya fetvalar?



“Kökten inat”çılar, kanunsuz başörtüsü yasağını savunmaya devam ettikçe; acınacak hallere düşüyorlar. Son sözü en başta söyleyelim: Allah’ım, bizi böyle durumlara düşürme. Âmin.

Başörtüsü yasağını öyle bir ‘bahane’ ile savunmaya çalışıyorlar ki, görenlerin, duyanların şaşmaması mümkün değil. Meselâ, başörtülü öğrencilerin üniversite kapılarından çevrildiği bir ortamda; “Üniversitelerde hiç başörtülü öğrenci var mı?” sorusu soruluyor. Bu sorunun cevabı elbette “hayır”dır, ama bunun sebebini bilmek lâzım. Yani, öğrenciler başörtüsü takmaktan kendi rızalarıyla vazgeçmiş değil ki! Aksine, başörtülüler okullara alınmadığı için üniversitelerde başı örtülü öğrenci yok. Hem yasakla, hem de neticeyi, devam eden kanunsuz yasak için ‘delil’ say. Böyle bir yaklaşım doğru olabilir mi?

Tamam, ortada bir ‘vakıa’ var: Kanunsuz da olsa başörtülü öğrenciler okullara alınmıyor. Ve bu ‘netice’nin en büyük sorumlusu da mevcut hükümettir. “Ne yapalım, yasağı kaldırmak istiyoruz ama elimiz kolumuz bağlı” diyenleri haklı göremeyiz. İktidar, muktedir olmayı gerektirir ve kanunsuz bir yasağın devam ediyor olmasıyla ilgili ‘bahane’leri kabul edemeyiz. Bununla birlikte bu mes’elenin hallinin kolay olmadığının da farkındayız; ancak ‘imkânsız’ olduğunu da düşünmüyoruz. Yasak, kanunsuzdur ve bu kanunsuzluğu sona erdirmek de en başta ve en sonra ‘tek başına, iş başına’ gelen hükümetindir.

Sorumluluk hükümetin olmakla birlikte, fiilî durumu ‘haklı’ ya da ‘normal’ kabul eden yaklaşımları da benimseyemeyiz. Dolayısıyla, fiilî durum karşısında ‘haklı’dan yana değil de; ‘güçlü’den yana fikir beyan etmeyi ‘hak namına’ alkışlayamaz ve haklı göremeyiz.

Yasağı savunanların dayandığı bir nokta da ‘büyük hoca’ların bu konuda verdikleri söylenen ‘fetva’lar. Buna göre, biri yeni, diğeri eski iki diyanet işleri başkanı kendi kız çocuklarına “Başınızı örtecekseniz sonra örtün, ama evvelâ bir okuyun” demişler. (Hürriyet, 29 Aralık 2006)

Haberin ne kadar ‘sahih’ olduğunu bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var: Kişi(ler) mes’uliyetinin farkında olarak başlarını açıp okumayı tercih edebilirler. Ama bunu umumîleştirip, “Herkes başını açsın, okusun. Bunun günahı yok, varsa bizim boynumuza” diye ‘fetva’ veremez. Verirse ne olur? Yanlış olur ve bu sadece ‘fetva’yı vereni bağlar. Meselâ, bu örneğimizde diyanet işleri başkanları bu şekilde ‘fetva’ vermiş deniliyor. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığının ‘fetva’ vermekle yetkili kurulu olan ‘Din İşleri Yüksek Kurulu’, 1980/27 ve 1993/6 sayılı iki kararında da “İslâm dinine göre kadınların başlarını örtmeleri, Kitap, sünnet ve İslâm âlimlerinin ittifakı ile mecburî” olduğunu kesin olarak açıklamıştır. (Em. Hakim Vehbi Sabuncuoğlu, Başörtüsü Yasağı, Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası yayını, Ankara-2001)

Netice olarak: Başörtüsü Kur’ân’ın emridir. Konunun uzmanı olan ilahiyatçıların da beyanıyla bu sabittir. Sadece bir iki ‘büyük hoca’nın, aksine ‘fetva’ vermesi neticeyi değiştirmez. (Verilen örnekteki ‘hoca’ların da başörtüsünün farz olmadığı yönünde bir beyanları yoktur. Onlar sadece kendileriyle ilgili konularda, hususî bir karar vermişlerdir. Bu karar sadece onları bağlar.)

Bir nokta daha: Başörtüsü takmak ‘farz’ olarak kabul edilmese bile, en tabiî insan ve vicdan hakkıdır. Meselâ, hür dünya ülkelerinde böyle bir yasak yoktur ve orada yasağın uygulanmama sebebi başörtüsünün ‘farz’ olmasıyla ilgili değildir. İnsanlık bu konuya ‘insan hakkı’ olarak bakıyor ve yasaklamıyor. Türkiye’deki bu uygulamalar, sadece suları tersine akıtma gayretleridir ve boştur.

Yasağı ‘çöp sepeti’ne atmak varken, sürekli bahaneler üretmek ve dünyayı kendimize güldürmek doğru mudur? Gülünç bahanelerden biri de, “başı örtülülerin, başı açıklara (velev ki, manevî olsun) baskı yaptığı’ şeklindeki ‘yalan’dır ki, bunu—en azından şimdilik—değerlendirmeye bile gerek görmüyor, kamu oyunun vicdanına bırakıyoruz.

30.12.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (29.12.2006) - “Milletin dediği olmasın” mı?

  (28.12.2006) - “Topyekün savaş”çılar nerdesiniz?

  (27.12.2006) - Stadlarda niçin mescid yok?

  (26.12.2006) - Şirketlere ‘çevre’ hizası

  (25.12.2006) - Kapımızdaki düşman

  (24.12.2006) - Yanlışa ‘doğru’ dememek gerek

  (23.12.2006) - Üfledikçe parlayan nur

  (22.12.2006) - Sıradaki ‘yalan haber’ gelsin

  (21.12.2006) - Vay sansürcüler vay!

  (20.12.2006) - Yasakçılar özür dileyecek

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004