Türkiye’deki demokrasinin, ‘bize göre’ olup olmadığı hep tartışılır. Uluslar arası kabul gören kurallara uymamak için her defasında ‘bize göre’ yorumlar yapılır, imza atılan yanlışlara ‘kılıf’ hazırlanır.
Bunun en çarpıcı örneği, Türkiye’nin önünü tıkayan ve ufkunu karartan kanunsuz başörtüsü yasağıdır. Dünya gerçeklerine uymayan bu uygulama, “Türkiye’nin şartları çok farklı” bahanesiyle izah edilir. Oysa, “muasır medeniyet seviyesi”ne ulaşan hiçbir dünya ülkesinde böyle bir yasak yoktur, olması da düşünülemez.
Önümüzdeki yılı meşgul edecek olan iki seçimle ilgili de benzer yorum ve ‘bize göre’ izahları yapılmaya başlandı. Nisan’daki cumhurbaşkanlığı seçimi için kanunlara ve teâmüllere bakmak yerine, indî yorumlara müracaat ediliyor. “Filan kişi aday olamaz, eşi şöyle olan aday olamaz, bu Meclis cumhurbaşkanı seçemez, sine-i millete döneriz, seçimleri boykot ederiz, seçilirse indiririz, vs” gibi pek çok değerlendirmelere şahit oluyoruz.
Bazı hukukçular da anayasanın ilgili maddelerini çok farklı şekilde yorumlayarak yeni engeller çıkarmanın peşinde. Bu tartışmaları ‘gerçek hukukçular’a bırakıp şunu söylemek lâzım: Hak, hukuk ve adalet; herkese lâzım. Hukuku, kişilere göre yorumlamak doğru değildir.
Aslında ismi konulmamış olsa da Türkiye’deki ‘kavga’ ülkede kimin dediğinin olacağıdır. Demokrasilerde, milletin dediği, istediği ve arzuladığı esastır; ama ‘bizim şartlarımız çok farklı’ diyenler buna itiraz ediyor. Yakın tarihimiz hep bu tartışmaların şahidi değil midir? Milletin ‘iyi’ dediğine ‘kötü’ demeyi marifet zannedenler, isteklerini demokrasi yoluyla yapamayınca ihtilâllere müracaat etmediler mi? Tek parti dönemini bir yana bırakalım; demokrasiye geçilen dönemlerde de yapılanlar bunu göstermiyor mu?
Sonraki ihtilâllere de zemin hazırlayan 27 Mayıs 1960 ihtilâli ‘milletin dediği olmasın’ın müşahhas hâli değil mi? Sonraki her müdahale de yine aynı maksat ile tezgâhlanmadı mı?
Önümüz Kurban Bayramı. “Milletin dediği olmasın”cılar, mübarek bayramı da millete zehir etmenin peşinde. “Namazda gözleri olmadığı halde, kulakları ezanda” görüntüsü verip, Müslüman millete “Kurban nasıl kesilir?” fetvası vermek istiyorlar. Yok efendim, kan akıtmak olmazmış, yok efendim hayvanların da hakları varmış, yok efendim çevre kirleniyormuş vs. İyi de bu mübarek hayvanların ‘hak’ları sadece Kurban Bayramı günlerinde mi aklınıza geliyor? Normal zamanlarda kesilen hayvanlar için ne diyeceksiniz? Hatta ve hatta, tamamen keyif için ya da ‘kürk’leri için öldürülen av hayvanları için sesiniz çıkıyor mu? Ki, Kurban Bayramında ‘kurban’ niyetiyle kesilen hayvanları, ‘av’ ya da başka niyetle yapılan kesimlere benzetmek bile doğru değildir. Nihayetinde bu işin içinde ‘ibadet kastı’ var. Milletin inançlarıyla bu kadar uğraşmanın anlamı var mı?
“Milletin dediği olmasın da ne olursa olsun” diyenler, Türkiye’yi çıkmaz sokaklara sürükledi. Ülkenin meşgul olduğu her problemin altında maalesef bu anlayış yatıyor. Ama dünya ve Türkiye gerçekleri, “Milletin dediği olmasın” diyenlerin son tahlilde kaybedeceğini gösteriyor. Öyle olması için duâcıyız...
29.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|