Ziyaretlerim sırasında Kayseri’nin bir özelliğiyle daha tanışmak nasip oldu. Kayseri ile gıyabında ilk tanışmam Kayseri Uleması kitabıyla olmuştu. Bunun izini sürerken gerçek Kayseri ile de tanıştık. Gerçek Kayseri’de kitabının da özel bir yeri var. Sonraki dönemlerde Kayseri ulemasının yazdıkları eserlerden ilk okuduğum hadis usûlüyle alâkalı Davud-u Kayseri yani Kayserili Davud’un bir risalesiydi. Kayseri’nin meşahiri arasında Davud-u Kayseri ile birlikte Kadı Burhaneddin de gelmektedir.
Berceste dergisi son sayısını (Aralık 2006), Kadı Burhaneddin özel sayısı olarak hazırlamış. Bir geçiş ve fetret dönemi devlet ricalinden olan Kadı Burhaneddin çok yönlü bir adam. Kadı, şair ve devlet adamı. Bu özellikleri Eflatun ve Farabi gibi, devlet adamlığında filozofluk şartı arayanlarda bile bulunmaz.
Aslında ünü sınırdışına taşmış çok sayıda meşahirimiz var. Bunlardan birisi Sivaslı Fethü’l Kadir’in ve Müsayere gibi kitapların yazarı Kemaleddin İbnü’l Hümam’dır. Kayseri denilince de akla Davud-u Kayseri ve Kadı Burhaneddin geliyor. Davud-u Kayseri, kendisini yetiştirdikten sonra Kahire’ye gitti. Bir süre burada da eğitim gördü. Dört yıl kadar kaldığı Kahire’den Kayseri’ye döndü. Hatta ilim aşkı ve çabası, onu dönemin şöhretli âlimi Bedai sahibi Abdürrezzak Kaşani ile görüşmek için İran yollarına düşürdü. Orada ondan tasavvuf dersleri aldı. Böylece hem din, hem de dünyevî ilimlerinde büyük şöhret oldu. Konya, Aksaray ve Bursa’ya gitti. Yazdığı Matla’u hususi’ l Kelim filmaani Fususi’ l Hikem adlı eseriyle Osmanlı Padişahı Orhan Gazi’nin gözüne girdi. Davudu Kayseri Nihayet-ül Beyan fi dirayetizzaman adlı eserini de bitirdikten sonra şöhreti Anadolu sınırlarının dışına taşmaya başladı. Bunun üzerine 1336 yılında Orhan Gazi kendisini İznik’e çağırdı. Günlük 30 akçe maaşla burada kurduğu Osmanlıların ilk medresesine başmüderris tayin edildi. 15 yıl süreyle çalıştığı bu medresenin sistemini kurdu. Böylece Osmanlılarda medrese eğitiminin temeli fizikî olarak Orhan Gazi, ilmî olarak da Davud-u Kayseri tarafından atılmış oldu.
***
Davud-u Kayseri’nin Osmanlı medrese eğitim sistemine verdiği disiplin asırlarca devam etti. Dünya çapında binlerce ilim adamı, san'atkâr ve edebiyatçı yetişti. Bu bakımdan Davud-u Kayseri’ye o dönemlerde din ve milletin şerefi anlamına gelen Şerefu’d Din ve’ Mille lâkabı verildi. Tasavvuf yönündeki bilgisi ve yaşayışından dolayı Şeyh ve Hanefi mezhebinde olduğu için de El Hanefi gibi ünvanlar verildi. Davud el-Kayseri, el-Kaşani Sadrettin Konevi kanalıyla Muhyiddin-i Arabi’ye bağlanan tasavvufî görüşü benimser. Onun ancak son asırda çözülen astrofizik ilminde çok dikkate değer görüşler ortaya koyduğu bilinmektedir. (Tabiatın enerjiden meydana geldiği) görüşünü savunan ilk kişi odur. (Kâinata küll unsur, suya beyaz atom, varlıklara sabit öz) diyen Davud-u Kayseri hayatın sevgi üzerine kurulduğu ve insanın insanı sevmesiyle Allah’ı sevip ona ulaşabileceğini savunur. Bu yönüyle de Mevlânâ’nın izinden gitmiştir. 6. asırdan bu yana metafizik alanında, tasavvufta ve dinî bilgilerde önderliği ve tesiri hâlâ devam etmektedir. Kayserili Davud 1350 yılında vefat etti. Kendisi İznik’e defnedildi.
***
Kayseri birçok devlete başkentlik de yapmıştır. Kadı Burhaneddin’in kurduğu devlet de bunlardan birisidir. Danişmendoğullarından sonra, Yunanlılar tarafından Ankara’nın tazyik altında tutulmasıyla az kalsın Kayseri modern Türkiye’nin de başkenti oluyordu.
Bu vesile ile biraz da adı Kayseri ile bütünleşen Kadı Burhaneddin’den söz edelim. Kadı Burhaneddin, 1345 yılında Kayseri’de dünyaya gelmiştir. Oğuzlar’ın Salur Boyu’ndan gelme bir ailenin çocuğudur. Eğitimine küçük yaşlarda babasının yanında başlamıştır. Arapça ve Farsça’yı öğrenip Mısır’a gitmiş ve orada fıkıh, hadis ve tıp gibi bilimleri öğrenmiştir. Kadı Burhaneddin, Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra Sivas ve çevresinde kurulan Eretna Beyliği’nde 1335 - 1381 yılları arasında sırası ile kadılık, vezirlik ve padişah vekilliği yapmış ve zaman içerisinde beyliğin zayıflamasından istifade ederek kendi adını taşıyan bir devlet kurmuştur. 1381 yılında kurduğu bu devlet sekiz yıl yaşayabilmiş ve 1398’de Kadı Burhaneddin’in öldürülmesiyle birlikte yıkılmıştır. Kadı Burhaneddin serüven ve meşakkat dolu bir hayat sürmüştür. Âlim, adil, zeki ve lâfını esirgemeyen bir devlet adamı olduğu rivayet edilmiştir. Bu özelliklerinin yanı sıra, içten ve yanık bir aşk şairidir. Şiirlerinde casaret göze çarpar ve bu yönüyle klâsik şiirden ayrılır. Aşk şiirlerinin yanı sıra din ve tasavvuf ile ilgili şiirleri de vardır. Bir Türkçe dîvanı ile iki tane de Arapça yazılmış eseri bulunmaktadır.
29.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|