Çok değişik bir çağda yaşıyoruz.
Şu yüzyıl içinde yaşanan olaylar asırlara bedeldir.
Birinci ve ikinci cihan harpleri, teknolojik gelişmeler, kutuplaşmalar, Komünizm, Kapitalizm, hürriyet hareketleri, milliyetçilik, artan nüfus, modern çağ, medenî milletler...
Bu gelişmeler, beraberinde bir takım gerginlikleri de getirdi.
İki cihan savaşında elli milyon insan öldü. Bir o kadar da yaralandı.
Ortam çok gerilmişti.
Şanlı Osmanlı devleti, tarih sahnesine elveda derken, onun içinden yeni bir devlet doğdu.
Osmanlı’yı yıkan unsurların bu yeni idare ve iradede canlanmış oluduğu görüldü.
Bu ikinci bir darbe idi.
Gerginlikler hep devam ede geldi.
Tek partili hayattan, zor da olsa çok partili hayata geçilmişti. Din zayıflamamış, ama dindarlık zayıflamıştı.
“Din” adına ne varsa adeta kökünden silinmeye çalışılmıştı.
O yıllarda bir “ehl-i keşfe’l-kubur”, yani vefat edenlerin kabirdeki durumlarını bilen bir velî, vefat edenlerden kırk kişiden ancak bir kaç mü’minin iman ile kabre girdiğini keşfetmişti. Yani, kırklı yıllar...
Şimdi kırk kişiden kaç kişinin iman ile kabre girdiğini bilemiyoruz. Daha doğrusu o “ehl-i keşfe’l-kubur”dan bu zamanda var mı, onu da bilemiyoruz.
Gerginliklerin seyrine bakıyoruz da, kendi akıbetimizin sonucunu da bir türlü fark edemiyoruz.
“Kim Cumhurbaşkanı olacak?”
Bırakın Allah aşkına, kim olursa olsun, ne değişecek?
28.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|