F tipi cezaevlerindeki tecrit sorunu son yılların önemli gerilim maddelerinden biri olarak ülke gündeminde yer almakta.
Ne yazık ki, bugüne kadar tam 122 insanın ölümüne yol açan bu sorunun çözümü noktasında sorumluların herhangi bir somut çabası görülmemektedir. Bunca acıya karşın sorun medya tarafından görmezden gelinmekte; Adalet Bakanlığı ise “Konu kapanmıştır” yaklaşımı içinde, kanayan yaranın adeta üstünü örtmeye çalışmakta.
Oysa cezaevlerinde süregelen tecrit dayatmasına karşı itirazları, tepkileri, talepleri görmezden gelmek gerek hukuk ilkeleri, gerekse insan hakları ile çelişen bir tutumdur. Daha garibi ise bu derece ağır sonuçlara yol açmış ve toplumsal bir huzursuzluk kaynağına dönüşmüş bir uygulamanın tartışılmasının dahi adeta engellenmesi, bu soruna yönelik çağrılara, taleplere otoriter bir tahammülsüzlükle kulak tıkanmasıdır.
Hapis cezası bir hak mahrumiyetidir ve en temel hak olan özgürlüğün kısıtlanmasını içerir. Tecrit ise ceza içinde ikinci bir ceza olmaktadır. Bir an için mevcut hukuk sisteminde sıkça karşılaşılan aksaklıklar, çarpıklıklar bir kenara bırakılacak olsa dahi, suçlu insanların özgürlüklerinin kısıtlanmasına ek olarak ikinci bir cezalandırmaya tâbi tutulmalarının hukuk mantığıyla çelişen bir uygulama olduğunu görmemek mümkün olabilir mi?
Tecrit, inancı, görüşü, siyasî tutumu ne olursa olsun, insanî değerleri önemseyen herkesin karşı çıkması gereken bir zulümdür.
Hükümetin basit bir düzenleme yapıp, kanayan bu yarayı iyileştirme çabasına girmekten kaçınmasını anlamak mümkün değildir.
Avukat Behiç Aşçı tecrit dayatmasına karşı aylar önce başladığı ölüm orucu direnişinde tehlikeli bir sona doğru ilerlemekte. Müvekkillerinin hukukunu korumak, bir türlü duyulmak, görülmek istenmeyen taleplerini seslendirmek için bir avukatın ölüme yatması şimdiden bu ülkenin insan hakları sicilini lekeleyen bir görüntü doğurmuştur. Aşçı’nın eylemi yetkililerden olumlu bir yaklaşım sâdır olmazsa ölümle sona erecektir. Bu ise tüm toplum için ağır bir yük, bir vebaldir.
Bizler sorunun sadece muhalif sol kesimlerin gündemleştirmeye çalıştığı bir konu olmadığına, temelde insan hakları ve İslâmî değerler açısından ciddî bir sorun olduğuna inanıyoruz. Sorunun adalet ve hakkaniyete uygun bir tarzda çözülmesinin toplumsal barışa katkıda bulunacağını düşünüyor, yeni bir ölüm vak’asının daha gerçekleşmemesi için yetkilileri harekete geçmeye çağırıyoruz.
Not: Bu metin, bazı insan hakları örgütleri ve yazarların ortak imzasıyla Meclis Başkanı ve Başbakana iletilen mektubun özeti. Bunun üzerine harekete geçen Arınç, ailesiyle görüştüğü Aşçı’nın açlık grevini bitirmesini istedi ve sorunun çözümü için çalışmaların başlayacağını söyledi. Bu duyarlılık elbette takdire şayan. Ama keşke, eylemin bitmesi şartına bağlı “Çalışma başlayacak” sözü yerine, “Sorun çözüldü” müjdesiyle gelebilseydi!
Dileriz, bu adım o müjdeyi de getirir...
28.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|