Artık ayan beyan belli oldu ki, cumhurbaşkanı seçiminin serencamı bir neticeye bağlanıncaya kadar Türkiye’ye rahat yok.
Bunu öngördüğü için olmalı; Erdoğan aylar öncesinden beri “Finale doğru yaklaştıkça provokasyonlar artacak” deyip duruyor.
“Final”den kastı ise, “Çankaya’ya çıkma hedefine ulaşılması” olarak yorumlanıyor.
Başbakan ve önde gelen AKP’liler bu kritik konuda “Şu anda gündemimizde yok. Hele Nisan ayı gelsin, ondan sonra konuşuruz” diyerek meseleyi savuşturmaya çalışıyorlar.
Ama Çankaya’yı “en son kale” olarak görenlerin sessizce beklemeye pek niyetleri yok.
Aksine, Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasını engelleyebilmek için, “barikat kurmak” dahil her yolu denemekte kararlı ve ısrarlı görünüyorlar.
Aslında bu yoldaki canhıraş gayretlerini çoktan başlatmış durumdalar.
29 Ekim’de Ankara’da organize ettikleri laiklik yürüyüşü ve Ecevit’in cenazesini böyle bir gövde gösterisine çevirme çabaları, bu yönde sokağı kullanma hesaplarının iki örneğiydi.
Ama umulan netice hâsıl olmadı. İstanbul’da aynı maksatlarla tertiplenen 29 Ekim yürüyüşü ise, ADD Başkan Yardımcısının itiraf ve ikrarıyla da sabit olduğu üzere, tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Eyleme, “binlerce” ADD üyesinden sadece 300’ü iştirak etti.
Bu fiyaskoların acısının, bugün Menemen’de yapılması öngörülen “dev miting”le çıkarılmak isteneceği söyleniyor. Göreceğiz.
Öte yandan, kartel medyasının da tıpkı 28 Şubat’ta olduğu gibi özel olarak servis edilen haberlerle “Çankaya savaşları” için mevzilendiğini görmekteyiz. Son birkaç gün içinde peş peşe çıkan “apronda deve kesilmesi,” “kadın peygamber,” “tesettür faciası” haberleri ve veriliş tarzları bunun yeni örnekleri.
Ama bunlarla da, “istenen hava” bir türlü oluşturulamıyor. Hattâ “tesettür faciası” örneğinde olduğu gibi, “habercilik ve gazetecilik faciası” olarak nitelenmeye müstehak yayınlar bumeranga dönüşüp sahibini vuruyor.
Sonuçta, herşeye rağmen provokasyonların tutmayıp ters teptiği bir iklimi yaşıyoruz.
Ama iktidar partisinin bu imkân ve avantajı değerlendirebildiğini söylemek ise zor.
İşin ilginç ve düşündürücü tarafı, yaz aylarındaki Dim çayı ve geçtiğimiz günlerdeki “apronda deve” olaylarında açık şekilde görüldüğü gibi, provokasyonların malzemesi bizzat AKP bürokratları tarafından veriliyor.
Asıl düşündürücü olan ise, iktidarın dört seneyi aşkın süredir başarılı olamadığı “gündem belirleme ve gündeme hakim olma” bahsinde iyice ipleri elinden kaçırmış olması.
Dahası, bu durumun vahametini pek fark etmiş gibi de görünmüyor. Fark etmiş olsa, sağa sola gidip kurdela kesmekle veya nutuk patlatmakla oyalanıp zaman geçirir mi?
Veya bindiği dalı kesmekten farksız bir tavırla, demokratikleşme reformlarını iyiden iyiye tavsatıp statükonun elini güçlendirir mi?
Bu tavrın hükümet ve Çankaya meselesinin ötesinde, bütün milleti ciddî sıkıntılarla karşı karşıya getirebileceğinden endişeliyiz.
Temennî edelim ki, iş oralara varmasın.
23.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|