Başbakanın Penguen dergisine açtığı dâvâyı “Tazminat hakkı, ifade özgürlüğüne karşı silâh olarak kullanılamaz” şeklinde özetlenebilecek bir gerekçeyle reddeden Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi için, “Aktulga ailesince bize açılan dâvâya baksaydı acaba ne karar verirdi?” diye sormuştuk.
Bu sualimizin yayınlandığı gün, aynı mahkemenin yeni bir kararından haberdar olduk.
Bu kararında mahkeme, dört yıl önce Erdoğan’ın milletvekili adaylığının yargı kararıyla engellenmesini “yargının siyasallaşması” olarak eleştirdiği için Meclis Başkanına açılan bir dâvâda Arınç’ı ve onunla birlikte, sözlerini yayınlayan gazeteyi tazminata mahkûm etmiş.
Dâvâyı, Erdoğan’la ilgili kararda imzası bulunan Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyelerinden biri açmış.
Ve Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, aradan dört yılı aşkın bir zaman geçtikten sonra verdiği kararda Arınç’ı ve Türkiye gazetesini, yasal faiziyle birlikte tazminat ödemeye mahkûm etmiş.
Kararın gerekçesi henüz belli değil. Ama muhtemelen, Arınç’ın Erdoğan hakkındaki kararı “yargının siyasallaşması” olarak eleştiren sözleri ve bu beyanın gazetede “Siyasî dâvâya hukukî kılıf giydirildi” başlığıyla yayınlanması, “kişilik haklarına saldırı” olarak vasıflandırılacak.
Böylece hukukun “nalıncı keseri” gibi hep belli bir tarafa doğru yontulmak istendiği yönündeki izlenim biraz daha güçlenecek.
Karar, siyasetçinin yargıya yönelik genel bir eleştirisini “kişi haklarına saldırı” olarak niteleyip mahkûm ederken, siyasetçiye yönelik incitici, hattâ alaycı eleştirileri dahi hakaret saymayıp ifade özgürlüğü kapsamında gören anlayışın yeni bir örneğini oluşturuyor.
Penguen dergisine gösterilen engin hoşgörünün Türkiye gazetesinden esirgenmiş olması da, zihinlerdeki çifte standart kuşkusunu ayrı bir boyutuyla takviye eder nitelikte.
Bu durumda, söz konusu mahkeme için sorduğumuz sualin cevabını dolaylı şekilde almış oluyoruz: Bizim dâvâ oraya da gitmiş olsaydı, herhalde çok büyük ihtimalle sonuç değişmeyecekti.
Çünkü hayli derinlere nüfuz eden köklü bir zihniyetle karşı karşıyayız. O zihniyet ve yaklaşım sistemin tamamında etkin olduğu için herhangi bir dâvânın şu veya bu mahkemede görülmesi, verilecek kararı pek değiştirmiyor.
Tam da bu önemli tartışmanın devam ettiği bir ortamda Yargıtay Başkanının yargı muhabirleriyle bir araya gelerek yaptığı değerlendirmeler ise son derece dikkat çekici ve düşündürücü.
Yargıtay’ın iş yükünün ağır olduğunu belirten Başkan Osman Arslan, geçen yıl mahkemenin 518 bin 881 karar verdiğini söylüyor.
Ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Yerel mahkemeler yüzde 100 doğru karar verselerdi, Yargıtay’a gerek yoktu. Yargıtay da hata yapabilir. Günde 2500’den fazla karar çıkıyor...” (21 Aralık 2006 tarihli gazeteler.)
Yargıtay’ın da hata yapabileceğinin bizzat Başkanı tarafından ikrar edilmesi önemli. Ama bu hataların iş yoğunluğundan mı, yoksa söz konusu zihniyetten mi kaynaklandığı tartışılmalı.
Arslan’ın “Yargı devleti değil, bireyi korumak için var” sözünün fiiliyattaki geçerliliği ile, “Hangi bireyleri korumak için?” sorusu da...
26.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|