İslâmın hangi emri vardır ki altında sayısız hikmet ve faydalar bulunmasın. İmkânı olanlar için ömürde bir defa farz olan hac da daha ismi anılır anılmaz eşitlik, kardeşlik, fedakârlık, itaat, yardımlaşma, dayanışma, tevazû, hoşgörü gibi birçok güzel hasletleri nice hikmetleriyle gözümüzün önünde canlanıverir.
İslâmın şartları arasında yer alan hac, o kadar önemlidir ki, bu güzel hasletleri bizzat yaşattırarak insanı insanlık zirvelerinde dolaştırır, o semalarda kanat çırpttırır.
Hac, kulluk borcunu arşınlamak, o ufka doğru kanatlanıp uçmaktır. Namazda çokça tekrarlanan, nice mertebeler katettiren, terakkî ettiren tekbirlerin hacda da çokça tekrarlanması bunun içindir. O esnada sıradan bir insan bile bir velî gibi, Âlemlerin Rabbi ünvanıyla Rabbinin huzuruna çıkma şerefine nâil olur. Küllî, geniş bir kullukla müşerreftir. Sözler’de belirtildiği gibi haccın anahtarıyla küllî Rubûbiyet mertebeleri açılır. Haccın dürbünüyle Ulûhiyetin azametli ufukları görülmeye başlar. Yine haccın şeâirini uygulamakla kalp ve hayaline gittikçe genişleyen kulluk daireleri, kibriya mertebeleri ve tecelliyât ufukları açılır. Hacı bu sırada beliren hararet, hayret, dehşet ve heybet-i Rubûbiyeti Allâhüekber, Allâhüekber sadalarıyla teskin ederken, diğer taraftan da kendisine inkişaf eden, gördüğü veya tasavvur ettiği mertebeleri ilân eder.1
Hacı, hac esnasında çokça tekrar ettiği “Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk…” kelimeleriyle de Allah’a olan itaat ve bağlılığını sergiler. Kimileri uzun yolları, zor şartları tepip sırf Allah’ın emrine uyma maksadıyla oralara kadar gelmiş, “Emrine âmâdeyim. Ne emrediyorsan başım üstüne” diyerek kulluğun yüce ufkunda gezinmektedir.
Hac esnasında insan, bu dünyada bir misafir ve âhiret yolcusu olduğunu daha yakından hisseder. Beyaz bir kefene sarılırcasına ihrama bürünür, bir nevî dünyadan el etek çekip Rabbine yönelir, âhiretine azık olabilecek ibadetlere sarılır.
Hacta halkla idareci, âlimle cahil, avamla havas arasında fark yoktur. Bütün makam ve rütbeler kalkmış, dilencisinden sultanına varıncaya kadar herkes aynı safta namazda, Kâbenin etrafında tavafta, vakfe için Arafat’ta yan yana gelmiş, iç içe girmişlerdir.
Bu rütbesiz, makamsız omuz omuza geliş aynı zamanda renk, ırk, soy, sop, ülke araştırmaksızın bütün inananları kardeş ilân eden İslâmın, kardeşlik anlayışının ideal mânâda sergilendiği iklimlere taşır insanları. Kardeşliğin gereği olan sevgi, saygı ve dayanışma duygularını yaşatır.
Bir kongre niteliği de taşır hac. Dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanlar problemlerini burada gündeme getirir, çözüm bulmaya çalışır, birbirlerine güç, kuvvet verir; bir vücudun organları gibi davranmanın şuurunu göstermeye çalışırlar.
Dipnotlar:
1. Sözler, s. 208.
26.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|