Resmî tarihin kayıtlarına göre, 1930 yılı Aralık ayı sonlarında Menemen'de yaşanan "Kubilay cinayeti" irticaî bir hadisedir; hatta, yapılan inkılâplara karşı başlatılan bir isyan hareketidir.
Yine aynı kaynaklara göre, dinî tarikata mensup bazı müritler, Derviş Mehmet isimli şahsın öncülüğünde başka yerlerden toplanarak Menemen'e gelmişler, dinî gösterilerde bulunmuşlar ve onların bu yasa dışı eylemlerine mani olmaya çalışan öğretmen asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı hünharca öldürmüşler, ardından da kafasını kesmişler.
Evet, bundan 76 yıl evvel Menemen'de yaşanan bu elim hadisenin "vahşet boyutu" doğrudur. Bunu, zaten hiç kimse inkâr etmiyor.
Ancak, bu vahşetin din adına ve dindarlar tarafından sergilenmiş olduğu iddiası külliyen yanlıştır; yalandır, hatta iftiradır.
Dolayısıyla, o tarihte Menemen'de işlenen cinayet ve sergilenen vahşet tablosu ne derece büyük ve dehşet vericiyse, bu hadisenin dine ve dindarlara mal edilmesi de o nisbette büyük, hatta ondan daha büyük bir cinayettir.
Cinayetin büyüklüğü şuradan geliyor: Kanlı Menemen hadisesini üç çeyrek asırdır dindarların üstüne ısrarla yıkmaya çalışanların ileri gelenleri de biliyor ki, o hadisenin arkaplanında bir kumpas ve bir tertip senaryosu var.
Biliyorlar ki, o vahşiyâne cinayeti hakikî dindanlar ve ihlâslı Müslümanlar işlemedi.
Biliyorlar ki, Kubilay cinayeti, karanlık odakların kullandığı Derviş Mehmet ve etrafındaki bir grup esrarkeş tarafından işlendi.
Evet, bütün bunları en az bizim kadar kesinkes biliyorlar ve o korkunç iftirayı da dindarların üstüne bilerek atıyorlar.
İşte, bizim "daha büyük cinayet" dediğimiz acı gerçek budur.
İkisi de Giritli
Meczup bir esrarkeş olarak bilinen Derviş Mehmet, aynı zamanda Giritlidir.
Ne gariptir ki, onun katletmiş olduğu asteğmen Kubilay da aslen Giritlidir; Giritli Hüseyin Beyin oğludur.
Bu noktada, "Acaba, bu iki aile arasında geçmişe dayanan bir husumet, bir dâvâ konusu var mıydı?" sorusu da akla geliyor.
İhtimaldir ki, senaristler bu noktayı da hesaba katmışlardır.
Ancak, senaryodaki ana temanın, dindarları zan ve töhmet altında bırakmak olduğuda şüphe yok..
Kaldı ki, hemen o tarihte kurulan sıkıyönetim mahkemesince Türkiye'nin muhtelif bölgelerinden toplanarak getirtilen, ancak hadiseyle ve canilerle tamamen ilgisiz onlarca mazlûmun idam edilmesi de, bu kahredici töhmetin açık bir ifadesi olsa gerektir.
Evet, samimi dindarlar, o ağır ceza bilânçosuyla hem zan altında bırakılmış oldular, hem de olanca şiddetiyle bir "gözdağı" vak'asına mâruz bırakıldılar.
Niçin komplo?
76 yıldır dindarların aleyhinde kahredici bir malzeme olarak kullanılan Kubilay hadisesinin bir tertip ve bir komplo eseri olduğunun iki önemli dayanak noktası var.
Birincisi: İslâm dini, dahilde kuvvet kullanmayı, din kardeşinin kanını dökmeyi kat'î sûrette reddediyor, men'ediyor. Bu dine mensup aklı başında bir şahıs, kalkıp da böylesi bir cinayeti işlemez, işleyemez.
İkincisi: Dindar kesim, 1924'ten itibaren öylesine ezilmiş, örselenmiş ve sindirilmiş ki, faraza bir grubun kendi başına o tarihlerde Menemen'de üstelik hiçbir engelle karşılaşmadan böylesi bir kanlı isyan hareketini planlayıp organize etmesine imkân ve ihtimal yoktur. Demek ki, işin için de "bir başka iş" var.
Evet, bu iki nokta, aslında meselenin can damarını teşkil ediyor.
Dolayısıyla, bu iki noktadan hareketle, hadisenin üzerindeki karartma perdesi aralanabilir ve arka plandaki maskeli çehreler kolaylıkla gün yüzüne çıkartılabilir.
Hiç şüphe edilmesin ki, "hakiki vukuatı kaydeden tarih", günün birinde Menemen hadisesi için de "hakikate en doğru şahit"lik vazifesini yerine getirecektir.
GÜNÜN TARİHİ 26 Aralık 1934
Menemen'de Kubilay Anıtı
Menemen'de (İzmir'in ilçesi) dört yıl evvel katledilen öğretmen asteğmen Kubilay adına inşa edilen anıtın açılışı yapıldı. Açılış konuşması, CHP'nin önde gelen isimlerinden Recep Peker tarafından yapıldı.
Kubilay, 23 Aralık 1930'da, kendilerine dindarlık sürü veren bir grup esrarkeş tarafından başı kesilerek katledilmişti. O gün, Giritli Derviş Mehmet diye bilinen bir şahıs, etrafına topladığı bir grup çapulcuyla birlikte, Menemen'de gösteri yaparak ve "Biz şeriat erleriyiz. Arkamızda 70 bin kişilik hilâfet ordusu var. Şapka giyen kâfirdir" diye naralar atarak halkı ayaklandırmaya çalıştı.
Bu densizliğe mani olmaya tedbirsizce giden Kubilay ise, bu kendini bilmezler tarafından katledildi.
Ardından, hadise mahalline giden bekçilerden Hasan ve Şevki Efendiler de yine aynı gafiller tarafından vurularak öldürüldü.
Bunun üzerine bölgede aylarca sıkıyönetim ilân edildi ve grup grup insanlar tutuklanarak idam sehpasına gönderildi.
Bu feci hadisenin mahiyeti hâlâ meçhûl ve karanlıkta olmasına rağmen, işlenen bütün cinayetler kimi şahıs ve odaklar tarafından mâsum dindarların üzerine yıkılmak isteniyor.
26.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|