Her fâni gibi Türkmenbaşı da vefat etti. Allah rahmet etsin. Uzun süren iktidarı döneminde dünyanın en önemli doğal gaz rezervlerine sahip Türkmenistan’ı demir yumrukla yönetmiş, muhaliflerine hayat hakkı tanımamış ve ilginç uygulamalara imza atmıştı. Vefatı, enerjide dünya devlerinin kılıçları çektiği kritik bir âna rast geldi. Bir çok olumsuzluklara rağmen kısmen de olsa halkının dinî inançlarına saygılı olması, başarısında önemli bir paya sahipti.
Ona ve yakın çevresine göre; Türkmenistan demek Türkmenbaşı demekti. Çünkü Türkmenistan’ı “yoktan” o var etmişti! Bakalım öldükten sonra da ülkeyi yönetmeye devam edecek mi? Muhalefet nefes alabilecek mi, ülkede hürriyet rüzgârları esecek mi?
Vaktiyle Kuzey Kore ve Türkmenistan liderleriyle ilgili bir yazı yazmıştım. Oradaki baskı ve istibdat ile ilgili dünya medyasında da çıkan bazı yasaklardan misâller vermiştik. On bir yıl Türkmenistan’da kalmış olan bir okuyucumuz gönderdiği mailde, yazıdaki “gençlere sakal” yasağına itiraz etmiş ve yasağın uygulanmadığını belirterek bazı haberlerin de mübalağa olduğunu ileri sürmüştü. Evet yasak çok fazla olunca zaman zaman mübalağa karışıyor. Ancak azıyla-çoğuyla yasakçılığın sonu yok, hele sokakta da uygulamaya kalkarsanız işiniz iyice zor.
Niyetimiz şimdi olduğu gibi o zaman da, dost ve kardeş bir ülke liderini tenkid etmek değil, çeşit çeşit sarî hastalıklar gibi yayılan veya nükseden baskı ve istibdat hastalığını tahlil etmek ve dersler çıkarmaktır. “Muhatabım Ziya Paşa değil, Avrupa meftunlarıdır.”
The Economist, geçen yıl konu ettiği liderlerin diktatörlüğünde, eski Asya dinlerinin etkisine ve günümüzdeki ateizme dikkat çekmişti. Ataları kutsal sayan şamanizm gibi eski Asya dinleri ve Uzak Doğu dinleri, yaratıcıyı inkâr eden Marksist anlayışla bir araya gelince, kuzey Kore, Çin ve Güney Doğu Asya’daki korkunç diktatörleri ortaya çıkarmış. Haliyle benzer maziye sahip ve benzer süreçlerden geçmiş Orta Asya kavimleri de aynı hastalıktan kurtulamamışlardır. Kökenleri gereği olsa gerek aynı hastalık buralara kadar sirayet etmiş.
Aslında ataların, büyüklerin ve bazı geleneklerin, Batılıların “kült” dediği yani ibadet edercesine, taparcasına saygı gösterildiği ve hiç sorgulanmadığı bir şekle getirilmesi, Asya ve Afrika için tedavi edilememiş bir hastalık ve hâlâ bir tehdit. Bu ülkelerin gelişmesi, kalkınması ve barış için en büyük engel olmaya devam ediyor. Değişime ve gelişime en büyük engel ve itiraz o anlayıştan geliyor. Çünkü eskilerin ve liderlerin icraat ve fikirlerinin sorgulanması, en azından tartışılması; yeni fikirler, yeni oluşumlar hep ihanet olarak görülüyor. Halbuki maziyi kayıtsız şartsız mükemmel görenler asla ileri gidemezler, yeni bir şey ortaya koyamazlar.
Bilindiği gibi İslâmiyet’in ilk yıllarında da, Peygamberimize (asm) itiraz eden müşriklerin en büyük gerekçesi “Biz atalarımızdan böyle görmedik” olmuştu. Çinliler ve Kızılderililer gibi toplumlarda, karşılaştıkları meselelerde hemen “Büyük babam ya da büyük reis şöyle derdi….” diye başlayan çözüm arayışları mizah konusu olmuştur. Her ne kadar Kızılderililer modern çözümler üretenler karşısında tükenerek bitti ise de, Asyalıların bir kısmı atalarının ömürlerini modern bir makyaj ile biraz daha uzatıyorlar.
İslâm, ataların veya çeşitli şekillere dönüşerek etkisinin devam ettiği kabul edilen ruhlarının kutsallığı gibi bâtıl inançları reddetmiştir. Bu sebeple İslâm’ın ulaşmadığı ya da insanların İslâm’dan uzaklaştığı toplumlarda bu tür problemler çeşitli şekillerde nüksediyor. Diğer semavî dinler de kült inancının ortadan kaldırılmasında önemli rol oynamıştır. Batı semâvî dinlere ilaveten kültürünün de avantajıyla, kült şeklindeki liderlerin dönemini çabuk kapatmıştır. Ama Asya ve Afrika bu süreci henüz tamamlayamamıştır.
İnsanların bin bu kadar sene geçtikten sonra bile eski cahiliye âdetlerine dönmeleri ilginçtir. Aslında hastalığın kökeni ve kaynağı sadece binlerce sene önceki geleneklerde değil, insanın kendi içinde ve kendi nefsinde. Bilindiği gibi insan yaratılıştan acz ve zaaf içerisindedir. Ancak tüm bu eksikliklerine rağmen harika bir şekilde pek çok meselesinin üstesinden gelebilmekte ve ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Tüm bunları gerçekleştirenin Âlemlerin Rabbi olduğunu hakkıyla idrak edemediği zaman bunları toplayıp hayalinde dev haline getirdiği birisine verecektir. Ya da paylaştırarak şirke düşecektir. Halbuki o da kendisi gibi âciz bir beşerdir.
Liderler ve toplumlar... Kim kim için çalışır? Hangisi hangisini ayakta tutar? Gerçekte toplumlar kült haline getirilenleri ayakta tutar, sırtında taşır, öyle bir zaman gelir ki toplum tüm enerjisini kültünü korumaya harcar.
28.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|