Kurban Bayramı ile yeni yılın birlikte idrak edilmesi sizde nasıl duygular uyandırdı bilmiyorum; ama bana ibret veren bir seyirlik oyun gibi geldi. Evet, durmadan arşınladığımız zaman çizgisi bir yılın daha bitmesiyle gösterdi ki, dünya yolculuğumuzun mukadder durağına adım adım yaklaşıyoruz. Hele de bunun yaklaşma, yakınlaşma anlamını ihtiva eden “kurban”la çakışması, söz konusu düşüncelere bambaşka bir güzellik katıyor.
Aslında Aralık ayı benim için bu açılardan tadına doyum olmayan örtüşmeleri ifade ediyor. Mevlânâ’yı anma törenleri, ki adına sürekli “Şeb-i Arus (Sevgiliyle buluşma gecesi)” denilen törenler ve Kurban’la birlikte idrak edeceğimiz yeni bir yılın başlangıcı gibi anlamlı günler, “tevafuk” denilen olgu içinde güzel bir örtüşmeyi anlatıyor sanki bana. Demem o ki, yeni bir yıla girerken idrak edeceğimiz kutsal bir bayramımızı en azından güzel duygularla karşılamak gerekir. Ne demişler: “Nasıl başlarsan, öyle gider”. Yahut Bediüzzaman’ın deyimiyle: “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır”.
Bu güzel düşünmeyi bir de tersinden okuyalım. Yani olumsuzlukları görerek olumlu sonuçlar çıkarma san'atı dedikleri şey. Diğer bir ifadeyle, yaşanan “şer”lerin altındaki “hayır”ları görebilmek… Şöyle bir düşünün. Kaynağını, mensubu olduğumuz dinden alan kutsal bir bayramın içindeyiz. Bunun yanında da yılbaşı olacak. Ve kendilerine büyük(!) sıfatını yakıştıran medya kanalları manevî bir değerimize değinmiyor da nâm-ı diğer “christmas” için çeşitli eğlenceler hazırladıklarını ilân ediyorlar. Neymiş, sabaha kadar “çılgın”lar gibi eğleneceklermiş. Hem de Kurban Bayramı gerçeğini, manevîliğini dikkate almayarak… Buna kızdığımı sanabilirsiniz; ama ben kızmak yerine şükrediyorum. Diyorum ki: “Ya yılbaşı eğlenceleriyle birlikte Kurban Bayramı’nı da ifade etseler, o zaman akla karanın karışımı gibi bir durum ortaya çıkmaz mıydı”?
Tabiî bu söylediğim, bir ihtimal. Şayet bu ihtimal için de “Hadi canım sen de!” türünden bir alaylama söz konusuysa, birbirinin ardı sıra iç içe gelen bu önemli günlerin idrak ediliş farklarına bakarak manevîliğin ne kadar ulvî bir şey olduğunu, dinden kaynağını alan değerli bir bayramımız ile gayr-i meşrû eğlencelerle geçirilen bir günün arasındaki bariz farkın büyüklüğünü tüm çıplaklığıyla görmek, belki de tarifi imkânsız bir şükrün gerekliliğini kılacaktır hepimiz için. Yani, yılbaşı gecesinden sabahına kadar yurt çapında meydana gelen zarar ortamı ile Kurban Bayramı sabahında neredeyse hiç kimsenin burnunun kanamadığı, aksine kardeşlik bağlarının daha çok güçlendiği ortamın karşılaştırması maneviyâtı ikinci plana atanların önlerine gelecek somut gerçeklikten başka bir şey olmayacaktır. Bu yüzden zımnen de olsa, böyle bir haklılık elbette güzel düşünmenin gerektirdiği şükrü vacip kılar.
Bayram ve yılbaşının bir de bu gözle tahlil edilmesinde fayda var…
Dili bozan Doğulu’dan inciler(!)
Eurovision Şarkı Yarışması’na İngilizce şarkısı ile katılacak Kenan Doğulu, “Türkçe şarkı ısrarı geri kafalılıktır” demiş. Beklenir doğrusu. “Çakkıdı, hoppidi, baş harfi ben” gibi mantıksız ve Türkçe’nin yapısına aykırı ibareleri kullanması nasıl tabiî ise, bu da tabiî bir şey. Nitekim söz konusu yarışmada eserlerin sadece beste yönünden değerlendirildiğini söyleyen TDK’nın verdiği cevaba bakalım: “İngilizce’den medet umması san'atçının kendisine olan güvensizliğini göstermektedir. Önemli olan Türkçe sözlü bir parçayla ve bu sözlere uygun güzel bir besteyle yarışmaya katılmaktır. Kerâmet, İngilizce’de olsaydı Sertap Erener’in İngilizce şarkıyla birinci olduğu yıl İngiltere, İngilizce şarkıyla katıldığı yarışmada sonuncu olmazdı. Yapılması gereken, Türkiye’nin yarışmaya Türkçe sözlü şarkıyla katılmasıdır.”
Fazla söze gerek yok…
Not: Tüm İslâm âleminin Kurban Bayramı ve yeni yılının hayırlara vesile olması dileğiyle…
31.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|