Toplumları ayakta tutan en önemli faktör, aile yapılarıdır. Şükürler olsun ki ülkemiz, bu konuda ‘iyi’ kabul edilenler arasındadır. Bilindiği üzere ülkeler, kalelerinin fethedilmesiyle değil, ailelerin tahrip edilmesiyle mağlup olmaktadır.
Aile yapımızın ciddî tehditler altında olduğu hepimizin malumu. Bu konuda yapılan son araştırma; “yıkıldı, yıkılıyor” diye düşündüğümüz aile yapımızın —en azından şimdilik— sağlamlığını muhafaza ettiğini gösterdi. Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun, “Aile Yapısı Araştırması”nın sonuçları hakkında yaptığı açıklama bu açıdan dikkate alınmaya değer. (A.A, 28 Aralık 2006)
Araştırmanın, 1993 yılından bu yana yapılmış en kapsamlı çalışma olduğu belirtiliyor. 12 bin 208 hane üzerinde ve 18 yaş üzeri 24 bin 647 kişiyle görüşülerek yapılan araştırmanın neticesinde ortaya çıkan tablo şöyle özetlenebilir:
*Türkiye genelindeki hanelerin yüzde 80.7’si çekirdek, yüzde 13’ü geniş ailelerden, yüzde 6’sı tek kişilik hanelerden, yüzde 0.4’ü ise öğrenci ve işçilerden oluşuyor. Türk halkının yüzde 94’ü bir aile çatısı altında yaşıyor. (12 AB ülkesinde aynı evde yaşayan kişilerin oranı, 2001’de yüzde 51.8 olarak gerçekleşmiş.)
*Hane halkı üyeleri genellikle akraba, komşu, arkadaş ve aile dostu ziyaretleri ile alışverişi birlikte yapıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 84.3’ü sinema ve tiyatroya, yüzde 68.6’sı ise diğer aile bireyleriyle ev dışında yemeğe gitmemiş.
*Kadınların yüzde 36.2’si görücü usulüyle ve ailesinin kararıyla, erkeklerin yüzde 35.2’si ise kendi seçimi ve ailesinin onayıyla evlenmiş. Bireyler evliliklerinin yüzde 85.9’unu hem resmi nikâh hem de dinî nikâh olarak yapmış.
*Evlenmeyi düşünen erkekler, evleneceği kadınlarda aradıkları en önemli özelliği, yüzde 90.1 oranla ‘’bana aşık olması’’ diye açıklıyor. Bunu yüzde 85.8 oranla ‘’kadının ilk kez evlenecek olması’’ ve yüzde 80.0 oranla ‘’aile yapılarının benzer olmasının’’ takip ediyor.
*Cinsiyete göre kesin boşanma sebebi olabilecek durumlar incelendiğinde ise, kadının kocasını aldatmasının hem erkek (yüzde 92) hem de kadın (yüzde 87.2) için en yüksek orana sahip olduğu ortaya çıkmış.
*Anne-babaları ile aynı evde yaşayan 18-25 yaş arasındaki gençlerin ailesiyle yaşadığı en büyük problem, yüzde 31.5 ile harcama ve tüketim alışkanlığından kaynaklanıyor. Anne babaların 18-25 yaş grubundaki çocuklarıyla yaşadığı problemlerin başında ise yüzde 30.5 ile arkadaş seçimi geliyor.
*Araştırmaya katılanların yüzde 78.6’sı ‘’hiçbir zaman’’ çocuğuna dövme cezası vermediğini söylemiş. Evli kadınların yüzde 92.2’si anlaşmazlık durumunda eşlerinin hiçbir zaman fiziksel şiddet tepkisi vermediğini belirtmiş.
*Yakınların ziyaret edildiği durumların başında yüzde 71.8 oranla dinî bayramlar geliyor. Bunu yüzde 57.4 ile baş sağlığı, 54.8 ile hasta ziyareti, yüzde 53.2 ile düğün ve nikâh töreni ziyareti takip ediyor. Araştırmaya katılanların yüzde 58.4’nün ailelerini mutlu, yüzde 26’sının orta düzeyde mutlu, yüzde 10.9’unun çok mutlu, yüzde 4’ünün ise mutsuz gördüğünü belirmiş.
*Türkiye’deki bireylerin yüzde 22.9’u toplumda aile ilişkilerinin iyiye, yüzde 55.5’i ise kötüye gittiğini düşünüyor. Bireylerin yüzde 61.1’i televizyonun aile içindeki ilişkileri kötü yönde etkilediğini, yüzde 29.4’ü de televizyonun aileye zaman ayrılmasını engellediğini düşündüğünü ortaya koymuş.
*Araştırmaya göre, 18-24 yaş grubundakilerin yüzde 59’u, 65+ yaş grubundakilerin ise yüzde 70.4’ü çevresinde nikâhsız birlikte yaşayan çiftlerin bulunmasının kendilerini rahatsız edeceğini söylemiş.
Araştırmada tartışmaya açık başka neticeler de ortaya çıkmış. Ancak genel bir değerlendirme yapılırsa, durumun çok da vahim olmadığı anlaşılıyor. Bu demek değil ki her şey ‘süt-liman.’ Ama içerden ve dışardan yıkılması için çalışılan aile ocağı şükür ki henüz yıkılmamış. Ama tehdit ve tehlike devam ediyor. Uyanık olmak lazım vesselam.
01.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|