İnsanın ruh dünyası bazen, fazla güncel ve değişken anlık siyasî beyanların girdabına düşmeden ve boğuşanları seyretmeden farklı karelere nazar gezdirmek istiyor. Muhakemenin kapsama alanını ve algı dünyasının erişilmez mesajlarını yakalamak istiyor.
Biz de öyle yaptık. İki televizyon, iki program benim konuğumdu. Sevgili Davut Şahin dostumun kritik alanına girmeden, beğenimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Birincisi, TRT 2’de bayramın üçüncü günü sabah saatlerinde yayınlanan “Doğanın Armağanları” programı idi. Programın adını beğenmeyip, tartışmalı bulsam da, programın muhtevası tam bir tefekkür vadisiydi. Gezindiğimiz san'at harikaları Allah’ın armağanıydı, “tabiat” da onun icadıydı. Bu bakışımızı besleyen kâinatla, onun san'at ehlince görüntülenip sunulması ile çok keyifli bir öğrenme iklimi oluştu.
Seyrettiğim kısımda, kar çiçeği anlatılıyordu. Kar çiçeği, yeryüzünün kışın karla birlikte beyaza büründüğü kefeninden çıkış anına denk geliyor. Bereket öncüsü olarak gelen bir çiçek. Sunucunun tabiriyle “altın çağı” başlatıyor. 1807’de bilim keşfetmiş kar çiçeğini. Ülkemizde ağırlıklı olarak, Toros ve Erzincan’da kendini gösteriyor.
Benzer şekilde sarı çiğdem, 1500 türünden biri. Latinceden “altın çiçeği” ile anlamlandırılmış. İbradı çiğdemi ise, Türkiye’ye has bir çiğdem. Karlar eridikçe, toprak filizlendikçe, yaylalardan su çekiliyor ve artık arazi tarım için nöbetini devrediyor. Manavgat’ın sırtları buna en iyi şahit olarak gösteriliyor.
Rengârenk çiçekler, özellikle çiğdemler; sarı, eflatun ve farklı tonlarını o kadar desen âhengi ile sunarlar ki, seyretmek ayrı bir lezzet veriyor ruhun berraklığına.
Bir de yamaçlardan uzanan bir yüksekliğin ufkun sırlarına dâvet eden bakışına açılıyorsanız, hayatın temaları farklılaşmıştır artık.
Sadece lâle değil, ters lâle de sizi karşılar Toros eteklerinde. Düğün çiçeği de size bayramı arattıracak bir zevkin kaynağı olur. Çayır papatyası ne güne duruyor, o da sizi karşılayanlar arasında.
Gembosun çiçek takviminde, öncelik beyazların ve sarıların. Nisan ayında sarının resmi geçidi yerini eflatuna bırakır. Dağ sümbülü gelir. Dağ lâlesi ise, anemonlar serisini devam ettirirken, mavileşen yeni tablolar vardır artık.
Kaz gagaları ve ak yıldızlar, Gembos’un yeni takılarıdır yeryüzünün kulağında. Tam bir tefekkür cümbüşü hakimdir bu nezih ve havadar mekânlarda.
Manavgat çayı ise, güneşle yüzleşen parıltıları ile göz kırpıyor. Yeni dönem, Mayıs’a emanettir. Çiçekler çekilir artık yeryüzünde. Yeni faaliyet dönemi yer altında devam eder.
Bunlar seyretmek ruhanî zevk verdi. Düşündürücü bir programdı. Aldı beni götürdü bayram ziyaretleri öncesi yeryüzü bayramına, Toros eteklerine, Manavgat suyuna, Gembos harikasına...
Şansıma, uyumayı tercih etmemiştim. Bana göz açtıran bir tefekkür iklimini, oturduğum koltuğa kadar getiren program için yapımcı Rifat Suna’yı tebrik etmek geçti içimden. Elektronik posta ile ulaşacağım inşallah.
Böylesi programlara ihtiyacımız var. Hakkını vermek gerek, TRT’de geçmişle kıyaslanmayacak derecede pozitif programlar artmaya başladı. Düşünce ikliminde Prof. Dr. Mehmet Aydın’la yapılan “Medeniyet ve İnsan” programı da oldukça muhtevalıydı.
Devlet Bakanı Mehmet Aydın, İslâm felsefesinden tevhid inancına ve Batının “varlıkları musahhar etme” çabasının sınırı aşan açmazına kadar uzanan bir derin bakış ortaya koydu. Medeniyetin müsbetleşme tercihleri ile diyalog ve kendini insanî kemalatla ifade etme üzerinde durdu.
Siyasetin gündeliğini, konjonktürel esintilerini ilim penceresinden ve akidemiz açısından beşerî ihtiyaçlar ve insan tanımı üzerinden etkileyen bir entelektüelin siyasette olması, önemli bir açılımdır. Özellikle medeniyetler ittifakının diyalog zemininde.
Tercihler dünyası, teknoloji üzerinden iletişimin her türlü avantajlarını müsbet cepheden bize sunuyor. Kumandayı doğru kullanmak, bizim elimizde.
08.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|