Hani hocanın birisi vaaz ederken, “Kim can ü gönülden ‘Bismillah’ derse önünde nehir de olsa, deniz de olsa batmadan geçer” demiş. Bunu samimiyet ve içtenlikle dinleyen, evinin önünden bir nehir geçmekte olan bir çoban, ‘Niye ben bunca yolu tepiyorum? Evime yakın bir köprü yok. Bayağı dolaşıp evime ulaşıyorum. Madem işin kolayı varmış. ‘Bismillah’ deyip ben de evimin önündeki nehirden geçivereyim” demiş. Öyle de yapmış. Bismillah deyip hiç batmadan geçmeye başlamış.
Bir gün minnettar olduğu hocayı evine ziyafete dâvet etmiş. Tam evin karşısına geldiklerinden çoban yine ‘Bismillah’ deyip nehri bir çırpıda batmadan geçmiş. Karşıya geçtiğinde bir de ne görsün hoca karşı kıyıda beklemekte. “Hocam, niye gelmiyorsunuz?” demiş. Hoca da, “Batarım diye korkuyorum” deyince, “Nasıl olur hocam, ben sizden öğrendiğimle geçiyorum” diye cevap vermiş. Hocanın cevabı ise ibretli: “Kardeşim, her ne kadar o sözü söyleyen bu dudaklar ise de sendeki kalp bende yok.”
Kalp meselesi deyince hemşehrimiz, komşu ilçeden Dursun Ağabey hatırıma geldi. Dursun Ağabey Osmancıklı. Samîmî bir insan. 1959’da Hayat Mecmuasını okurmuş. Arkadaşı Asım Simitçi, “Madem okumayı seviyorsun ben sana bazı kitaplar vereyim de oku” demiş. Almış ve okumaya başlamış aşk ve şevkle verdiği sevdiği kırmızı ciltli kitapları. Eserin müellifine de talebe olmaya karar vermiş. 65 yaşlarında Dursun Ağabey. O gün bugündür kırmızı kitaplarla haşir neşir. Nerde hizmet, şoförlüğünü yaptığı arabasıyla oraya koşmakta. Kurban Bayramında da arkadaşları ziyaret için bizim ilçeye gelmişler. Hizmetin esaslarına sımsıkı bağlı. Bir gün sabah namazından sonra ihmalkârlık edip Tesbihatı okumayı unutmuş. Yattığı zaman Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Üstadın da bulunduğu bir mecliste bizzat Resûl-i Ekremden (a.s.m.), “Niçin Tesbihatını yapmadın?” diye bir azar işitmiş. Bir daha bırakır mı?
Bir gün rüyasında Peygamberimizle Hz. Ömer’in Osmancık’a yakın bir yerde konakladıklarını duyunca koşar adım nasıl onlara kavuşacağını bilememiş. Kan ter içinde yetiştiğinde kucaklaşmışlar. Hz. Ömer, “Ya Resûlallah, Dursun’u mükâfatlandıralım mı?” diye sorduğunda, “Bizimle görüştü ya, yeter” buyurmuş.
Yakın bir geçmişte Dursun Ağabey, sağ ayağının ağrısından yere basamaz olmuş, “Ya Rab, bu ayak bana lâzım” diye yalvarmış, yakarmış. O gece görüştükleri Hz. Ebû Bekir, ağrıyan ayağını sıvazlamış” Sabah kalktığında hiçbir ağrısı kalmadığını, rahatça yere bastığını görmüş. Her hizmet ehli bu derece açık olmasa da kerametvarî bir kısım ikramlara mazhar olur. Sen Allah’ın dinine hizmet edersen, Allah sana inayetini hiç göndermez mi?
08.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|