Bu yazıyı yazıp yazmama konusunda çok tereddüt yaşadım. Bu tereddüdüm bir tarafı eleştirirken, diğer tarafı savunur pozisyonuna düşmemekten kaynaklanıyordu.
O bir diktatördü, zalimdi. Akrabalarını dahi kendi menfaatleri için gözünü kırpmadan öldürmüştü. Binlerce masum insanı katletmişti. Evet, Saddam Hüseyin bir diktatördü. Ancak diktatörlerin de adil yargılanma hakkı olduğunu düşünüyorum. Düzmece mahkemelerle verilen idam kararlarının hukukîliğini kimse savunamıyor. Okyanus ötesinden kalkıp geleceksin, ülkeyi işgal edeceksin ve o ülkenin devlet başkanını astıracaksın…
Irak’ta her gün yüzlerce insan öldürülüyor. 2006 yılında öldürülen–tabiî bunlar basına yansıyan-Irak’lı sayısı 12 binin üzerine çıkmış. Sadece Aralık ayında öldürülen Iraklı sayısı 2 bini aşıyor. Bu ölüm olayları çoğu zaman gazetelerde ve televizyonlarda haber dahi yapılmıyor. Artık ölümler, katliâmlar günlük değil, böyle aylarla, yıllarla ölçülür oldu. Zalimler, işgal ettikleri topraklarda kardeşi kardeşe kırdırma taktiğini güdüyorlar.
***
Peki akan bu kanın hesabı sorulmayacak mı? Elbette zamanı gelince sorulacaktır. Şimdi dünyanın lideri konumunda olanlar, gün gelecek güçsüz duruma düşecekler. Çünkü bütün diktatörler, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da diktatörlüklerini ömür boyu sürdürememişler. Tarihte halkına her türlü acıyı yaşatan diktatörlerin sonu idam, intihar veya hapiste ölüm olmuştur
İşte birkaç örnek:
Hitler, 2. Dünya Savaşı’nda tüm dünyaya büyük acılar yaşattı. Savaşı kaybeden Hitler, sığınakta intihar etti. Mussolini, halkına ve işgale kalkıştığı ülkelerin halklarına her türlü eziyeti çektirdi. İtalyan mukavemetine mensup savaşçılar tarafından öldürüldü, Milano’nun Loreto Meydanı’nda sallanırken bulundu. Çavuşesku’nun, halkı açlık sınırındayken, lüks ve ihtişama dayalı ömrü karısıyla birlikte kurşuna dizilmesiyle son buldu. Stalin, beyin kanamasından, Portekiz’i kan gölüne çeviren Salazar beyin travmasından, İspanyol diktatör Franco kalp sorunları sebebiyle acı çekerek, yıllarca Şili’yi baskı altında yöneten, binlerce kişinin yargısız infazından sorumlu tutulan Pinocet ise, kalp krizi geçirerek öldü.
***
“Demokrasi getireceğiz” diyerek bir ülkeyi pis emelleri için işgal edenler, şimdi kendi diktatörlüklerini orada ilân ettiler. Astığı astık, kestiği kestik politikalarla emellerini gerçekleştirme gayretindeler. Bush da bir diktatördür ve ona da bir gün hesap sorulmalıdır, sorulacaktır da… Bu dünyada sorulmazsa, âhirette hesabı sorulacaktır. Bu dünya Hitler ve Mussolini gibi diktatörlere kalmadığı gibi, hiçbir diktatöre de kalmayacaktır.
Şiî-Sünnî gerilimi tırmandırılmak için yapıldı belki de böyle bir idam. Hem de bayram sabahı, hem de idamı için 26 gün süre varken… Tam bir fitne plânı…
Bu idamdan sonra Irak’ın geleceği tartışılıyor şimdi… Mezhep çatışmalarının büyüyeceğinden endişe ediliyor. İdamın gerçekleştiği ilk gün, Irak’ta ölü sayısının-yine basına yansıdığı kadarıyla-30’un üzerinde olması bunun en büyük göstergesi.
***
İngiltere’de yayınlanan Independent gazetesi yazarı ve Ortadoğu uzmanı Robert Fisk’in Saddam’ın ABD ve İngiltere’yi ele vermemesi için apar topar idam edildiği görüşünü söylemesi de dikkate değer. Fisk, “Sırlarını mezara götürdü. Suç ortaklığımız da onunla öldü” başlıklı yazısında, idamdan ABD ve İngiltere’yi sorumlu tuttu. “Washington ve Londra’da birçokları onun sonsuza kadar susmasıyla rahat bir nefes aldı” diye yazdı.
Saddam’ın Şiiler’in öldürülmesinden yargılandığı dâvânın ilk başhakimi Rizkar Muhammed Emin, Saddam Hüseyin’in idam edilmesinin Irak kanunlarına aykırı olduğunu söylemesi de dikkat çekti. Saddam Hüseyin’e karşı yumuşak davrandığı gerekçesiyle gördüğü siyasî baskılardan dolayı mahkemedeki görevinden istifa eden Emin’in, Irak kanunlarının idam cezalarının bayramda infaz edilmesini yasakladığını, idam cezalarının Temyiz Mahkemesinin kararından 30 gün sonra infaz edilmesini öngördüğünü, infazın 26 Aralık’taki mahkeme kararından hemen sonra gerçekleştirilmesiyle, kanunların bir kez daha ihlal edildiği yönündeki sözleri de analiz edilmesi gereken açıklamalardandı.
***
Bu konuda daha çok şeyler yazılabilir. Ancak biz şimdilik bu kadar yazmakla yetinelim.
Bunca zalimlikler karşısında Bediüzzaman’ın şu sözü ile yazımızı noktalayalım: “Zâlimler için yaşasın cehennem…”
07.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|