Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Ümit KIZILTEPE

Döviz büroları zorda

Kadir Döviz Güneşli Şubesi Müdürü Mustafa Şentürk ile dövizi, Türkiye’nin kur politikasını, ekonomiyi ve döviz bürolarının problemlerini konuştuk.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan ve 10 yıldır döviz işi yapan Mustafa Şentürk, döviz bürolarının teminat ve vergi yükünün ağır olduğunu, işlerinin eskisi gibi olmadığını, dalgalı kur sisteminin kendilerini zarara uğrattığını ve birçok döviz bürosu sahibinin işi bıraktığını söyledi.

“Yeni döviz bürosu açacak babayiğit yok” diyen Şentürk, Türkiye ekonomisi ile ilgili olarak da, vatandaşın üretmeden tükettiği ve 12 ayını tüketime ipotek ettiği için ikinci bir krizin, tüketici kredisi ve kredi kartlarından çıkacağını savundu. Şentürk, sıcak para konusunda da, piyasada kriz çıkaran, sıcak paranın büyük bir kısmının Türkiye’deki büyük para sahiplerinin olduğunun söylendiğine dikkat çekti.

*Döviz büroculuğu işine nasıl başladınız?

Bir akrabamın teklifi üzerine bu işe başladım. Daha önce kendimize ait toptan gıda sektöründe faaliyet gösteren bir şirketimiz vardı, onu tasfiye ettik. Tasfiyeden sonra akrabam bu işi teklif etti. Alibeyköy’deki şubede 3-4 ay işi öğrendikten sonra, şubenin sorumlu yöneticisi oldum. 1996 yılından 2004 yılı başına kadar Alibeyköy’de devam ettik, sonra şimdiki bu yerimize taşındık. Döviz büfesi akrabamızın, ben işin içinde hissedarım.

* Döviz bürosu açmak için neler gerekiyor?

Hazine’ye 1996 yılında 5 milyar yatırdık. Sonra bu para 50 bin mark yapıldı. Daha sonra 100 bin marka çıkarıldı. Şu anki hali 80 bin Euro. Biz mevduat toplayıp da vatandaşın parasının riskini vatandaşa karşı yürütmediğimiz halde, böyle bir uygulama yapılıyor. Bu işi yapabilmek için Hazine bir nevî bizden 80 bin Euro teminat alıyor. O para sürekli, orada duruyor. Değer kazanınca ise, bizim bilânçomuza vergi olarak yansıyor. Sonra kasanda ihtiyaca göre belirli bir sermaye, döviz ve TL olarak bulundurmak zorundasın. Bu işi sürdürmek için minimum 500-600 milyar bulundurmak gerekiyor, ben öyle düşünüyorum. Yoksa bu iş dönmez.

*Sadece, döviz alışı ile satışı arasındaki farktan mı para kazanıyorsunuz?

Bizim dövizden başka bir işimiz yok, ama başkası ne yapar onu bilmiyorum. Burada yaptığımız alış verişten bozma oluyor, satma oluyor. Gün içinde dövizimiz fazla oldu, biz onu bozduruyoruz. Veya müşterimiz döviz talep ediyor, onu karşılıyoruz. Başka işlemimiz olmuyor. Ama bazı turizm bölgelerinde çek bozma işlemleri oluyor. Seyahat çeklerinden bir miktar komisyon aldıklarını duyuyoruz.

Bazı insanlar borç veriyorlar, bazı insanlar da borç alıyorlar. Atıl parası olanlar, bazen bize teklif ediyorlar; ‘Benim 50 bin dolarım var, benim 100 bin Eurom var. Bu sizde dursun bana karşılığında her ay ödeme yapın’ diyorlar. Biz herhangi böyle bir işe girmiyoruz, elimizdeki imkânlarla buradaki işlemlerimizi yapıyoruz.

*Vatandaşın dövize ilgisi nasıl? Müşterileriniz kimler?

Şu an vatandaşın dövize ilgisi çok zayıf, yok denecek kadar az. Vatandaş daha önce birisinden borç almıştır, onun için döviz alır veya borç almıştır, onu bozdurur. Bu tip müşteri bizim burada yok. Biz daha çok şirketlere hizmet veriyoruz.

Devlet, bu döviz bürolarının sayısını sabit kıldı, ama bunlar günden güne artmıyor, azalıyor. Sebebine gelince, birincisi enflasyonun kontrol altına alınması. Enflasyon kontrol altına alınca, döviz de kendini ona göre ayarladı. Enflasyon olunca, döviz, vatandaşın bir sığınacak limanıydı. Şimdi o ihtiyaç ortadan kalktı. Alibeyköy İstanbul’un varoşu sayılır, insanların dövize talebi azalınca, biz de orada işi yürütemeyeceğimizi anladık. Daha çok iş muhiti olan Güneşli’ye taşındık. ‘İş âlemine yakın olalım’ dedik. Bizim işimiz daha çok firmalarla, leasing, lojistik firmaları, uluslar arası iş yapan nakliye şirketleri, kargo şirketleri, gümrük müşavirlikleri, ithalat- ihracat yapan firmalar ve firmaların ihracat-ithalat departmanlarının döviz ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Onlara hizmet veriyoruz.

*Dalgalı kur işinizi nasıl etkiledi?

Dalgalı kurdan şikâyetçiyiz. Bugün dalgalı kur bir can simidi gibi sunuluyor. Ama günlük azalışlar, artışlar bize olumlu yansıdığı kadar, çoğunlukla olumsuz yansıyor. Biz bu kur politikasından tahmin edildiğinin aksine, kazanç değil, zarar görüyoruz. Bugün hangi döviz bürosuna gitseniz, zarar ettiğini göreceksiniz. Döviz yükseldiği zaman, elimizde YTL varsa, dövizden zarar ediyoruz. Elimizde o YTL varken, yükselen dövizden bozdurmak için müşteri gelince ‘almıyorum’ diyemezsin, alıyorsun. Biraz sonra bakıyorsun, döviz aşağı düşüyor. Dövizden YTL’ye geçeyim derken de zarar ediyorsun. Kurların mutedil hareket etmesi bize daha istikrarlı bir netice getiriyor. Kurların aşırı oynak olması, bizi aşırı zararlara uğratıyor.

*Sizin için dalgalı kur mu, sabit kur mu iyi?

Sabit kur da insanları belli bir pasifliğe itiyor. Bu ancak komünist ülkelerde olur. ‘Bu para, ancak bu kadar eder.’ Bu liberal sisteme uygun değil. Serbest ekonomiye uygun değil. Ekonomi canlıdır, aynen bildiğiniz bir ağaç gibi, çiçek gibi büyür, gelişir, zayıflar, büyür, küçülür. Ekonomiye uygun olacak bir şekilde, belli bir aralıkta hareket etmesi daha uygundur. O düzeltmede tabiî piyasanın kendi oluşumu içinde olabilir. Zaman zaman Merkez Bankası düzeltme yapabilir. Ama MB’nin müdahalesi de sağlıklı olmayabilir. Piyasa kendi içinde bunu yapmalı. Aşırı artışlar veya aşırı azalışlar bize de zarar veriyor, bazen yararı da oluyor. Ama şunu söyleyeyim zararı faydasından daha çok. Meselâ, bu dalgalı kurun yüzünden, 100 liralık para, belli bir dönem sonra kur hareketinden dolayı 90 liraya düşüyor.

*Türkiye ekonomisi için hangi kur sistemi tercih edilmeli sizce?

YTL’nin uluslar arası para bakımından değerlenmesi prestij için iyi bir şey, ama zayıf YTL’de ihracatı teşvik anlamına geliyor. İhracatımızı arttıracaksak YTL’nin nispeten yabancı paralar karşısında cazip olmasını devlet politikası olarak önermemiz lâzım. Memleketimizin menfaati bunu gerektirir. Biz her zaman ucuz ve kaliteli bir ülke olmalıyız. Geliri yüksek olan ülkeleri kendimize çekmeliyiz. Bizim her şeyimiz var. İnsan gücümüz, üretimimiz, turizmimiz her şeyimiz var. YTL’yi zayıf tutmak, bizim genel politikamız olmalı.

*Döviz fiyatlarını kimler etkiliyor?

Fiyatları biz serbest piyasadan alıyoruz. Döviz fiyatlarını etkileyen iki unsur var. Birincisi serbest piyasa (Kapalı Çarşı), ikincisi bankalar arası piyasa. Döviz yükü daha çok bankalar üzerinde dönüyor. Meselâ bir bankanın 2.5 milyon müşterisinin olduğunu söylüyorlar. Biz ise, sınırlı sayıda kişiye ve küçük rakamlı işlem yapanlara hizmet veriyoruz. İşin kaymağını bankalar yiyor, biz de işin emek yönünü hallediyoruz. Biz, toplam işlemlerde 50 Ykr- 1 YTL’den dövizi devrederken, bankalar en az 5-6 YTL’den devrediyor. Büyük rakamların bankalardan geçtiğini hatırlarsak, 1-2 milyon veya daha çok ve bu rakamların 5-10 YTL gibi rakamlarla çarpıldığını düşünürseniz, muazzam bir paranın bankalarda döndüğünü göreceksiniz.

Kamuoyunda öyle bir intiba var ki, döviz büroları bu işe hakimmiş gibi gözüküyor. Bence bu bankaların döviz bürosu aleyhinde insanlarda bir kamuoyu oluşturma çabası gibi. Dikkatleri döviz bürosuna çekiyorlar. Vatandaş da öyle zannediyor. Biz çok sınırlı bir para çeviriyoruz. Onların tek bir işlemde yaptığı bir hareketi, biz belki haftalar boyu, belki aylar boyu yapamıyoruz.

Sıcak parada yerli sermaye iddiası

*‘Sıcak para’cılar kimler ve onların dövize etkisi nasıl?

Bazı söylentilere göre, bir miktar sıcak para Türkiye’ye sürekli giriş-çıkış yapıyormuş. Kriz çıkaran bu sıcak paranın da büyük bir kısmının Türk kaynaklı olduğu, Türkiye’deki büyük para sahiplerinin olduğu söyleniyor. Bunlar, zaman zaman kurları düşürüp yükseltmek suretiyle, zaman zaman da borsayı düşürüp yükseltmek suretiyle karşılıklı bir ilişki içerisinde yatırımcısına para kazandırdığı bildiriliyor. Bu bir bunalım teorisi mi? Nasıl bir şey, siz söyleyin. Böyle bir iddia var. Bakıyoruz, böyle bir eğilim de var, borsa düşüyor, kurlar yükseliyor, kurlar düşüyor, borsa yükseliyor. Bazen söyleniyor işte, ‘Londra kaynaklı satış oluyor, şu kaynaklı satış oluyor.’

*Yabancı sermayeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye dışında bir yerden buraya yatırım yapmak için paranın gelmesi güzel bir şey, ama ekonomiye katkı sağlaması, istihdam sağlaması halinde. Kalitenin artmasına yardımcı olması da çok güzel bir olay. Şimdi buraya gelen adam, bir gün buradan o parasını, kârını götürecek. Biz o parayı nasıl kalıcı hale getiririz, onu düşünmeliyiz. Dünyanın neresinden gelirse gelsin, o paranın burada kalmasını sağlamalıyız. Onun için de, ilk başta ekonomide istikrarı sağlamalı ve sürdürmeliyiz. 10 milyarı aşan bir para girişi olmaya başlamış Türkiye’ye yıllık. Bu artarsa, ekonomiye katkısının olumlu olacağını düşünüyorum.

*Türkiye ekonomisini şu an nasıl görüyorsunuz?

Türkiye ekonomisinde bazı alanlarda iyileşmenin olduğu söyleniyor, ama ticarî hayatta bir canlılık yok. Burada görüştüğümüz müşteri firmalar, bize nakit para akışının kısıtlı olduğunu söylüyorlar. Bankaların onlara fon aktarmada, yani kredi kullandırmada son derece kıskanç davrandığını, çok seçici olduğunu, para temin edemediklerini ve nakit problemini bir türlü çözemediklerini belirtiyorlar.

Benim gördüğüm kadarıyla, piyasada bir durgunluk var. Ekonomide rakamlar büyüyor, ama bu vatandaşa gelir olarak yansımıyor. Sokaktaki vatandaş kendini rahat hissedemiyor. Gördüğümüz, gözlemlediğimiz netice bu. Türkiye’de 8-10 yılda bir sıçrama olmuş, ekonomide böyle bir sıkıntı meydana gelmiş. Ekonomik durgunluk olmuş, devalüasyonlar olmuş.

Kredi kartları yeni krizin kaynağı olabilir

* Ekonomide risk var mı?

Ben bu bankaların verdiği kredi kartlarını, borçlarını ödeyemeyenlerin rakam olarak çok iyi araştırılması gerektiğini düşünüyorum. İnsanları sürekli tüketime yönlendiriyorlar. 3 taksit yapacakken, 13 taksit yapılıyor. İnsanlar büyük bir girdabın içine sokuluyor. Onu finanse eden sistem de kredi kartı. Sistem tüketimi finanse etmek üzere kurulmuş. Ama, daha fazla üretmediğimiz zaman tüketmek sağlıklı değil. Daha fazla üreteceğiz ki, tüketebilelim. Genel mantık bu olmalı. Vatandaş 12 ayını, yani bir yılını tüketime ipotek haline getirmiş. Vatandaşın geliri artmadığı sürece, bu durumu ne kadar devam ettirebilir? Bir yerde sistem kilitlenebilir mi? Evet kilitlenir. Bunu bekleyeceğiz, ben bekliyorum. İkinci kriz bu tüketici kredisi ve kredi kartlarından çıkacak. 2001 krizi olduğu gibi, ondan döviz etkilenir mi? Her sektör etkilenir.

* 2007 sonunda euro ve dolar ne olur?

Kesin olmamakla beraber, çünkü önemli gelişmeler yaşanacak, ancak enflasyon oranında yüzde 10 artacak diye tahmin edersek, tahmini, 1500 - 1600 arasında bir rakam olur diye düşünüyorum.

* Problemleriniz neler?

Döviz bürolarının giderleri çok ağır, biz herhangi bir caddede veya mahallede döviz bürosunun yaşama şansı çok zayıf. Yıllık 20-25 milyar gibi bir harç yatırıyoruz. Ocak ayının 31’ine kadar. Bu bizim için çok büyük bir rakam, birkaç ay o parayı kazanmak için çalışıyoruz. 80 bin euromuz da Hazine’de duruyor, euro değer kazanınca vergisini veriyoruz. Aylık 10-15 milyar arasında değişmez bizim masrafımız. Bu Kapalı Çarşı içindeki döviz bürosu içinde fazla olur, ama az olmaz. Her hangi bir yerdeki çalışmayan döviz bürosu içinde bu gider geçerli. O, 25 milyar liralık harç bizim aylık giderimizi çok yükseltiyor. Aylık 2 milyar gibi oradan bir gider kalemi var. Ayrıca 4-5 tane eleman çalıştırıyoruz, onların maaşı, sigortası gibi giderleri de var. Hakikaten bizim çok stresli bir işimiz var. Yıllardır sürekli oturmaktan bazı sağlık sorunlarımız da oluyor.

Kimse şu zamanda döviz bürosu açmaya cesaret edemiyor, cazip görmüyor. Döviz bürosu açacak babayiğit yok.

* İşi bırakanlar oluyor mu? Bırakınca ne yapıyorlar?

Döviz bürosunu kapatanlardan turizme yönelen oldu, tekstile yönelen oldu. Bizim bu binadaki bir önceki komşumuz döviz işinden tekstile geçmişti ve ‘iyi ki kurtuldum’ diyor. İşi bırakmak istesen vazgeçmenin de bir maliyeti var. Vazgeçmenin maliyeti şu; biz bu döviz büfesini 300 bin dolar gibi bir hava parasıyla almıştık. Ayrıca, paranızı nereye sevk edeceksiniz? Nereye yönlendireceksiniz? Kararını vermenin ve yeni işi kurmanın bir maliyeti var.

*Döviz bürolarına başka iş verilemez mi?

Bir zamanlar fatura tahsili işini döviz büfelerine açacaklarını söylediler. Bu konu şu an gündemden kalkmış gibi. Olsaydı, bizim biraz ciromuz artardı. Bazı giderlerimizi karşılar veya karşılamaya destek olurdu. Biz faaliyet olarak tek bir işe sıkışmış durumdayız ve işimizi yarına döndürmeye çalışıyoruz.

Ümit KIZILTEPE

07.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (05.01.2007) - “Yeni Asya’nın çok emeği var bende”

  (04.01.2007) - Frekans kaosu bitsin

  (03.01.2007) - “İşimiz konuşmak olmasaydı susmayı tercih ederdik”

  (02.01.2007) - Kur’ân’ı öğrenmek yasaktı

  (29.12.2006) - ‘Hangi dili konuşuyoruz?’

  (27.12.2006) - Yüz ülkede kardeşe kurban

  (26.12.2006) - Başörtüsünü tartışıyor olmak utanç verici

  (25.12.2006) - En büyük ceza okur tepkisi

  (22.12.2006) - 'Duvarların Arkasında'n kadın fotoğrafları

  (19.12.2006) - Başörtüsünü Belçikalılardan çok Türkler tartıştı

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004