—Dünden devam—
* Bu arada bir küçük çocuğa tecavüz hadisesi vardı. Medya bu haberi günlerce verdi. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Evet bir küçük çocuğa tecavüz hadisesi vardır. Biz bunu kendi radyomuzda haber yapmak istemedik. Bunun gündeme gelmemesi lâzım. Çok tehlikelidir. Çarşaf çarşaf gazetelere haberler girmiştir. Televizyonlarda günlerce yer almıştır. Bu tür olaylar çok tehlikelidir. Hemen üstünü örtmek lâzım. O kadar tehlikelidir ki yarın öbür gün bir şehir de duyarsınız ki Allah korusun 7-8 yaşlarında bir çocuğa tecavüz edilmiş. O zaman vatandaş şunu der: “Bu ne ki bir yaşındakine bile tecavüz ediliyor.”
Medya bu tür çirkin hadiseleri normalleştiriyor. Bu çok tehlikeli. Yani kötü olan şeylerin normalleşmemesi lâzım. Lokal şeyler gizli kalacak. Gerekirse bizler habercilik adına bunları yutmamız, bunların haberlerini yapmaktan vazgeçmemiz gerekir. Bu topraklar, bu millet ve bu güzellikler adına bunların üstünü örtmek lâzım. Ama her şey maddiyat, her şey tiraj olunca ahlâkî değerler iflâs ediyor. Yapacak bir şey kalmıyor.
* Millî ve manevî değerlere duyarlı yayın organları irticaî yayın olarak nitelendiriliyor. RTÜK de bu iddiaları ciddiye alıp bu yayınları zaman zaman durduruyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu konu bizim yaramız. Bununla ilgili öyle bir noktadayız ki söyleyeceklerinizi de söyleyemezsiniz. Söyleyecekleriniz de yasaklar kapsamına girer. Bazı şeyleri konuşmanın da bir anlamı yoktur. Daha önce çalıştığım kurumlarda başımıza geldi. 1 ay, bir hafta, 3 gün kapatılma cezası, uyarı cezası aldık. Cezayı aldıktan sonra gidersiniz konuşursunuz size hak veriyorlar. Özür bile diliyorlar. Ama ‘ne yapalım yapacak bir şey yok’ deniyor. düşünebiliyor musunuz bize söylenen şey şu: “Şu gazeteyi okursanız ceza alırsınız, okumayın. İşte şu şu gazetelere dikkat edin, onları okumayın.”
Eğer o gazeteleri okumak suç ise o gazetelerin bizatihi ticarî faaliyette bulunması yayın yapması da suçtur. RTÜK diyor ki, ‘Yönetmelikte yeniden iletim maddesi var. Siz bu maddeyi ihlâl ettiğiniz için cezalandırılıyorsunuz.’ Yani o gazetenin manşeti zaten yanlışmış, biz onu topluma yeniden duyurduğumuz için suç işliyormuşuz.
Ya da öyle sözlerden kapatıldık ki içler acısı bir durumdur. Hatta biri Allah’tan mahkemeden döndü. Bu ülkede radyo kapatılmasına gerekçe gösterilen şu cümleler ilginçti. Aklıma geldi. Bir hocamız, “Suçlar arttı. Hırsızlıklar arttı. Rüşvet arttı. Tecavüz olayları arttı. Herkesin başına bir polis jandarma dikmemiz mümkün değil. Kalplere jandarma dikmek lâzım” bu ve benzeri cümlelerden dolayı ifade verdi.
***
RTÜK, RİSK GRUBUNDAKİ
RADYOLARI DİNLİYOR
* Farklı fikir gruplarındaki radyolara yaklaşım ne yönde. Meselâ Müjde FM var. Hıristiyanlıkla ilgili yayın yapıyor. Bu radyo RTÜK’ten sizlerin aldığı cezaların benzerlerini aldı mı?
Uyarı aldıklarını duymuştum ama kapatma aldıklarını duymadım. Siz kendinizden emin iseniz bu tür yayınların varlığı bize zarar veremez.
Kamplaşma olarak da görmemek lâzım. Yurt çapında bin 400 radyo var. RTÜK açısından bunlar içinde risk grubu olan radyolar var. Onları dinliyor. Yoksa bunların hepsini dinlemesi mümkün değil. İstanbul’da yaklaşık 100 radyo var. Bunların hepsini de dinlemesi mümkün mü hayır. RTÜK kendine göre bir risk grubu oluşturmuştur. Örneğin İstanbul’da 10 radyoyu risk grubuna almıştır bunları gece gündüz dinler. Bir yerde yanlış ve hata yapsa da ceza versek mantığıyla dinlenen radyolar da var. Bu mantığı hissediyorsunuz. Hatta cümleleri bile cımbızla çekip, montajlayıp, suç isnat edildiği bile oluyor. Hatta birisi uzun bir konuşma yapmış ve siz bu konuşmadan ceza almışsınız. Ceza aldığınız konuşmaya bir bakıyorsunuz. Cezanın gerekçesine bir bakıyorsunuz konuşmanın işte 3, 5, 7 dakikalarından birer cümle alınıp suç oluşturulmaya çalışılmış.
* Bu dönemde RTÜK’ün durumu nasıl?
Bu dönemde konjonktür gereği midir bilemiyorum biraz daha rahattı. Bundan sonra sıkıntı olur mu bilemiyorum. Biz yaklaşık 4 yıldır yayındayız. Son derece dikkatli davranıyoruz. Bu zamana kadar hiç uyarı ve cezamız da olmadı şükürler olsun. Ama bu dikkatten gelen bir durum mu, yoksa konjonktürel olarak oluşan bir durum mu bilmiyorum ama sanırım konjonktürün getirdiği bir rahatlık. Ama Türkiye’de dengeler çok çabuk değişiyor. Bir bakmışsınız hemen tepenize binmişler. Düşünmek, konuşmak eşit derece de suç sayılabiliyor. Meselâ gün içinde değil de gece yayınlarında o kadar ağır ifadeler, cinsel içerikli konuşmalar, gençleri perişan edecek ifadeler vardır ki bazen içimizden geçer, bunları kaydedip de RTÜK’e göndereyim. Bu düşünce içimden çok geçmiştir. Sonra düşünüyorum ki, “ben böyle mi davranmalıyım. Bakın bana ceza veriyorsunuz ama bunlar da böyle yayın yapıyor demem doğru mu” deyip bırakıyorum. Televizyonlar keza aynı şekilde. Öyle yarışmalar var ki tam bir para tuzağı. Mesela üç harfli bir ilimizin ilk iki harfini veriyor üçüncü harfi bilen 500 EURO ödül kazanacak deniyor. RTÜK bunları biliyor mu? Biliyor. Ama mevzuat mı yetersiz, yoksa bir savsaklama mı sözkonusu orasını bilemiyorum.
* Denetim nasıl olmalı sizce?
Hemen hemen her ülkede denetim mekanizmalarının olduğunu biliyorum. Fakat daha özgür davranıldığını da biliyorum. Fakat meselâ Almanya’da Anayasayı Koruma Konseyi vardır. Onların da kendi hassas olduğu konular vardır. Oraya gelince onlar da affetmez. Biz aslında 11 Eylül’den sonra şunları gördük ki, bütün bu güne kadar gösterilen özgürlükler rüyalar ülkesi denilen yerler birer birer o vasıflarını kaybettiler. Ya da öyle değillermiş. Fransa, Almanya, İngiltere, Hollanda hemen hemen hepsinde durum aynı. Oralardaki işçilerimizle konuştuğumuzda oraların tadının tuzunun kalmadığını söylüyor. Ancak bu ülkelerin RTÜK muadili kuruluşlar açısından bakıldığında buraya göre daha özgür olduklarını düşünüyorum. Orada meselâ etnik grupların yayın saatleri vardır. Devlet televizyonu gelip şu saatlerde yayın yapacaksınız der. Siz orada vaaz da edebilirsiniz. Buna müsaade ederler. Fundamentalist bir takım çıkışlar yapmazsınız. Onu burada da yapamazsınız. Oralarda yayınlara ciddî bir destek vardır. Meselâ yerelliğe teşvik vardır. Biz de ise tam tersi ulusallığı teşvik vardır. Bakın yerellik çok önemlidir. Biz bunu İstanbul’da başaramayız. İstanbul’un her şeyi ulusaldır. Meselâ CNN televizyonu yereldir. Dünyanın her yerinde vardır. Meselâ bu televizyonun New York’ta merkezi vardır. Ama diğer eyaletlerde ve dünyanın değişik merkezlerinde de CNN vardır. Aralarında bir kolerasyon var. Avrupa’da radyo ve televizyonlarda yerellik çok önemli. Yerellik çok önemli bir şey. Siz her şeyi ulusallıkla yapmaya kalkarsanız Türkiye mozaiğini bozarsınız. Her yeri İstanbul yaparsınız.
* Radyo yayıncısı olarak kamudan beklentileriniz nelerdir? Yayıncı devlet ilişkisi nasıl olmalı?
Biliyorsunuz depremden sonra televizyon ve radyolardaki RTÜK payları iki kat arttırıldı. Ödediğimiz vergilerde yükselme söz konusu. Reklâm gelirleri son derece düşük. Çok fazla medya organı var. Bizim devletten beklentimiz vergilerde indirim. RTÜK payında indirime gidilmesi. Bu anlamda ekonomik bir rahatlığın getirilmesi. Bir de frekans konusunda yaşanan karmaşanın sona erdirilmesi. Biliyorsunuz 1995 yılında RTÜK kuruldu. İki sene içinde frekans ihalesinin yapılacağı söylendi. Bugüne kadar yapılamadı. Aradan 11 yıl geçti. Hâlâ bir belirsizlik var. Ciddî bir yatırım yapamıyoruz.
Diyelim ki siz bir kaynak buldunuz. Bu kaynakla radyonuza televizyonunuza yatırım yapacaksınız. Hadi bir sene sonra ihale yapılır da siz frekansınızı alamazsanız ne olacak? Yatırımınız boşa gidecek. İstanbul için konuşuyorum. İstanbul’da iki radyonun arası 200 kilo herzdir. Bazı yerlerde 100 kilo herze düşüyor. Eskiden 300 kilo herz idi. İki radyo bir birini enterpere etmezdi. Şimdi enterpere ediyor sıkıntı var. Deniliyor ki önümüzdeki yıllarda dijital yayına geçilecek. Dijital yayınla birlikte nispeten bir rahatlama olacak. Rahatlama olacağı doğru. Ama ne zaman geçileceği belirsiz. O zaman ciddî bir rahatlama olacak mı? O zaman frekans ihalesine gerek duyulacak mı, duyulmayacak mı? Bizden verici kiraları alındı. Sonra bir başka radyo mahkemeye verdi. Ve mahkemeyi kazandı. Bu da ortada. Belki paraları iade edilecek. Belki de edilmeyecek. Teknolojik anlamda da bizim sıkıntılarımız var. Yatırım yapamıyoruz. Bu kaotik ortam giderilmedikçe yatırım yapmamız da mümkün değil. RTÜK’e ödenen reklâm paylarında bir azaltmaya gidilmesi gerekiyor. Bizim hesaba katılmamız lâzım. Belki bundan daha da önemlisi de biz ulusalız ama ben yereller adına söylüyorum. Yerel radyolar mutlaka desteklenmesi gerekiyor. Belki de onlardan hiç vergi almamaları lâzım. RTÜK payını hiç almamaları lâzım. Yerel radyoların ayakta kalması gerekiyor. Kimliğimizin, kültürümüzün her şeyimizin yaşatılması adına o yerelliğin devam etmesi gerekiyor. Yani devlet bir şekilde ucundan tutacak. Onu destekleyecek. Onları ticarî bir faaliyet olarak görüp vergilendirmeye çalışmak yerine bunları bazen de desteklemek gerekiyor. İşte yerellik bu kadar önemli. Yoksa bütün şehirler İstanbul gibi olacak. Daha da büyük bir tehlike var. Bazı büyük medya grupları yerel radyo ve televizyonları satın alıyor. Keza bazı mahallî basını (gazeteleri de) satın alıyorlar. Yani tedbirler alınmazsa farklı isimler altında Edirne’den Kars’a kadar medya grubu altında zincirler oluşur. Tek ses olur. O zaman hiçbir şekilde diyemezsiniz ki yasama-yürütme-yargı ve dördüncü kuvvet medya. Kesinlikle o zaman birinci kuvvet medya olur. Bunun önüne geçmek lâzım. Bizim beklentimizden ziyade bu ülkeyi, geleceğimizi, kimliğimizi, kültürümüzü ilgilendiren şeyler vardır. Onun için bu kartelleşmeye müsaade etmemeleri gerekiyor. Yerel unsuru mutlaka desteklemeleri gerekiyor. Bir de bu kaotik ortamın mutlaka giderilmesi gerekiyor. Bunun dışında yapılabilecekleri oturup tartışmak lâzım. Bu bir taraftan da uzmanların işi. Fakat acil akla gelen şeyler bunlar.
—SON—
|