BBC 2006 yılının değerlendirmesini “Bir yıl önce bunların olacağını bilmiyorduk” başlığıyla duyurdu.
İslâm dünyası açısından pek parlak bir yıl olmadı, ama ülkemiz için fena sayılmazdı.
Şimdi dün dünde kaldı.
Geleceğe bakmak gerekiyor.
Tabiî Churchill’in, “Ne kadar uzak geçmişe bakabilirsen, o kadar ileriyi görebilirsin” sözünü de unutmadan…
İnişli çıkışlı bir yıl olacağı benziyor 2007…
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimleri yaşayacağımız bir yıl olacak.
“Seçim” dedi mi sancı demek bizim ülkemizde.
Önce Mecliste Çankaya için seçim yapılacak.
Gerginlik şimdiden başladı.
Sonra yollara düşecek siyaset.
Meydan meydan gezilecek, mahalle mahalle taranacak ve millî irade yeniden şekillenecek.
Herkes babasının ne denli önemli bir adam olduğunu anlatıyormuş. Çocuğun biri, “Benim babamın önünde herkes şapkasını çıkarır” demiş. “Herkes mi?” diye üstelemişler. “Başbakan, hatta Cumhurbaşkanı da mı olsa senin babanın önünde şapkasını çıkarır?” diye sormuşlar. Çocuk kasılarak, “evet” demiş. Öğretmenin aklına gelmiş. “Oğlum senin baban ne iş yapar?”diye sormuş. Çocuk, “berber” demiş.
Demokrasinin berberi de sandık. Herkes başını açıp milletin önüne oturacak, o da tıraşını yapıp, hangi partiye ne şekli verdiğini sandık açıldığında göreceğiz. Sandıktan başarılı bir sonuç elde etmek için milletin nabzını iyi tutmak gerekiyor.
2007 yılına girerken Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin yaptırdığı kamuoyu araştırmaları bu açıdan bir fikir veriyor.
Türk halkı 2007 yılına umutla bakıyor. Buna “iyimser” de diyebilirsiniz. Bu yüzden aşırı karamsar politikalardan uzak durmak gerekiyor. 2001 ekonomik krizi gibi bir felâket olmadığı sürece insanlar niye umutsuz olsun ki? İnsan umut ettiği sürece yaşar. Türk halkının üçte biri “2007’de daha iyi bir Türkiye” olacağına inanıyor.
Partilerin de bunu dikkate alarak, milletin önüne kendi iktidarları döneminde Türkiye’nin daha iyi olacağı umudunu vermesi gerekiyor.
Altını bir kez daha çizmek istiyorum, halk geleceğe umutla bakıyor.
Erken seçim çağrıları ise cevap bulmuyor. Halk geleceğe uzun vadeli olarak bakmak istiyor. Apar topar bir seçime gitmenin hesaplarını alt üst edeceğinin bilincinde. Bu yüzden erken seçime karşı çıkanların oranı 49.8 gibi ciddî bir rakama ulaşıyor. “Erken seçim olsun” diyenler yüzde 50.2 değil tabiî ki. Erken seçim isteyenlerin oranı yüzde 40.9 olarak çıkıyor.
Burada erken seçimle birlikte siyasî istikrarın zarar göreceği endişesi de etkili olabilir.
Siyasî istikrar çok hassas bir konu haline geldi. Neredeyse Türk halkının yeni tabusu. Ya da geleceğe tutunduğu en büyük umut kapısı.
Siyasî istikrarı bozan kim olursa, karşısında milleti bulur. Bu araştırmaların ortaya koydu tabloyu tek kelime ile özetlemek mümkün.
Türkiye’nin sağduyu profili çıkarılmış adeta.
Meclise güven ilk sırada yer alıyor. Parlamenter demokrasi adına ne kadar önemli bir veri. Halkın yüzde 47.5’i Meclise güveniyor. Ama aynı zamanda çok güvendiği kurum olarak yüzde 58’le orduyu da es geçmiyor. Biri diğerinin alternatifi değil elbette ki. Türkiye gerçeği bu.
Değerlendirmeleri bu veriler ışığında yapmak gerekiyor. Milletvekillerinin Kızılay’a indiği zaman rozetlerini çıkardıkları ve halkın içinde “Ben milletvekiliyim” demeye utandığı dönemlerden buralara gelinmesi demokrasi adına bir kazanç.
Sağduyu tablosu dedim.
Bakın Cumhuriyet için tehdit sıralaması yapıldığında millet, ilk sıraya bölücülüğü koyuyor. İşsizlik ve yoksulluk ikinci sırada, üçüncü sırada ekonomi geliyor. İrtica ise dördüncü sırada ve yüzde 10’da…
“Bizi AB’ye almayacaklar” propagandasına, “ülkenin AB’ye peşkeş çekildiği” nutuklarına rağmen halk geleceğini AB’de arıyor.
AB’ye üyelik sürecinin Türkiye’nin yararına olduğuna, demokrasi ve insan hakları standardının yükselmesine sebep olduğuna inananların oranı yüzde 55. Bu oran iktidarın AB heyecanını kaybetmesine ve AB’nin onca densizliğine rağmen çıkıyor. Dikkatinizi çekerim.
Halk AB’ye üyelikle millî kimliğin kaybedileceğine, ulusal egemenliğin yok olacağına da inanmıyor. Hem de yüzde 53 seviyesinde bu tür boş sözlere karnım tok diyor.
İki gazetenin araştırmalarında çarpıcı bir nokta var. Sezer Çankaya’ya çıktığı günden bu yana cumhurbaşkanlığı makamına güven yere çakılmış durumda. Sezer Cumhurbaşkanı olduğunda cumhurbaşkanına güven yüzde 94,1 seviyesinde. Şimdi ise bu yüzde 68’e gerilemiş.
Ancak başbakan konusunda farklı bir durum var. 2001’de Ecevit’in başbakanlığı döneminde yüzde 17 olan güven Erdoğan’la birlikte yüzde 51’e yükselmiş. Erdoğan’ın şehitleri üzen talihsiz sözleri ve gereksiz polemiklerinden önce yapılsaydı bu araştırma, oranın daha yüksek çıkacağından eminim.
Sandığa gitmeden Türk halkının sağduyu profili ortaya çıktı. Şimdi siyasete düşen bunu iyi okuyup, politikalarını ona göre belirlemekte…
05.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|