Gecikmiş de olsa, notlarımıza bakıyoruz. Çünkü bazı mühim olayları ıskalamamalı, tarihe not düşmeli. Arefe günü, (birçok İslâm ülkesinde bayramın birinci günü) Irak devrik lideri Saddam Hüseyin’in asıldığına dair görüntüler resmen “tahrik”e yönelikti. Alkolik Bush’un küstah ve gaddar politikalarını görmeyen kördür. Hatırlarsınız: Körfez Savaşı ilk kez bir televizyon kanalıyla ekranlarımıza geldi. Sonra Kuveyt Savaşı... Ardından Irak işgali de ekranlarımızdan evlerimize taşındı. Ve şimdi, Saddam’ın boynuna geçirilen ilmik... Kovboy taşralığı ile barbarlığı bir kez daha ortaya çıktı. Teknoloji nimeti, ne yazık ki, barbarlığa hizmet etti. İdam görüntüleri, ailece televizyon izlendiği bayram süresi boyunca acaba kaç kişiyi mesrur etti? Zevkten dört köşe etti?
Sözkonusu kişi bir diktatör de olsa, bir insanın hayatına insan eliyle son veren görüntüleri izlemek hangi vicdanı memnun eder sahi? Batı insanı belki buna alışkın... Tarih boyunca, halkı toplayarak çoluk çocuk, kadın erkek idam sehpalarında insan sallandırmak veya giyotinle kelle uçurmak onların geleneklerinde, genlerinde olan bir duygu demek ki... Ama bizde öyle mi?
Tarih bir kez daha kimlerin gerçek “barbar” olduğunu gösterdi!
TRT’DE BAYRAM
Kurban Bayramında en isabetli yayın yapan kanal kuşkusuz TRT’ydi. Baştan beridir hacı adaylarının Arafat’a gidişini, Mekke ve Medine yolculuklarını detaylarıyla verdi. Üstelik görüntüler “arşiv” değil ve sıcağı sıcağına canlı olarak ekrana geldi. Yapımda emeği geçenleri buradan tek tek kutluyorum.
YA ÖZEL KANALLAR?
Onlar geleneği bozmadı. Yine “acemi kasap” haberlerini ekrana taşıdı. Onlara göre, sokaklar “oluk oluk kan aktı.” Kahraman “haberciler” kaçan büyükbaş hayvanların peşine düştü... Yetmedi. Bir de helikopter kiralayarak, İstanbul’un hangi semtleri “kana bulanmış” diyerek “Plutzer” ödülüne lâyık bir haber yaptılar. Böylelikle “hayvansever”lik mesajları vererek ne kadar “hümanist” olduklarını bir kez daha “yineledi”ler. Kurban Bayramının “manevî” yönünü görmediler. Çünkü gözleri bu manevî atmosferi görecek kadar duyarlı değil. Bayramların manevî coşkusundan uzak olanlar “yılbaşı”nın anlık zevklerini canlı canlı ekrana getirdiler.
Kurban Bayramına ne kadar “duyarsız”larsa, yılbaşındaki eğlenceye o kadar “duyarlı”ydılar. Nişantaşı’nda, Taksim’de patlatılan havai fişekler altında çılgınca eğlenen gençler, ellerinde içki şişeleri olduğu halde canlı kameralara mutluluktan poz veriyorlardı. Peki yaşanan rezalete ne demeli? Öyle ya, Perşembe'nin gelişi Çarşamba’dan belli... Geçen yıl yılbaşı eğlenceleri adı altında “taciz olayları” gazete sütunlarında ve televizyon ekranlarında arz-ı endam etmemiş miydi? Bu yıl da aynı rezalet tekerrür etti. El insaf...
KAYNAK YOK?
Gazeteci Tuncay Özkan, kendi sitesinden hakkındaki yazılanlara bir açıklama yazmış. Özetle alıyorum: “Tuncay Özkan’ın Kanaltürk’ün kuruluşunda 17 milyon dolarlık bir harcama ile, Oyakbank’tan kredi aldığını bir okul arkadaşına söylediği iddiaları bu gazetelerde dile getirilmiş... Bu iddialar Kanaltürk’ün egemen gücün ürettiği faşizme karşı duruşunun ve demokratik taleplerinin sindirilememesinden başka bir şey değildir. Bunlar talimatla yaptırılan, Tuncay Özkan ile Kanaltürk’ü karalamaya dönük haberler...”
Breh breh! “Bunların tamamı yalandır. Yazanlar gazeteci olamayacak kadar cahil ve şuurdan yoksundur. Kanaltürk hiçbir siyasî parti ve siyasî kişiden bağış, yardım, destek primi veya başka bir ad altında bir tek kuruş para almamıştır. Kanaltürk hiçbir bankadan kredi kullanmamıştır. Bunlar kurumları ve kişileri rahatsız etme amaçlı kof, alçakça yayınlardır. Bunlarla ilgili olarak yayınları yapanlar ve amaçlarını gösteren açıklamalarımız devam edecektir.” Peki kaynak? Kanaltürk’ün nereden kaynak temin ettiği yönünde bir bilgi halen mevcut değil?
05.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|