Kurban bayramı boyunca seyahatte idik. Geçmişin hatıraları ışığında bir ufuk taraması oldu. Hatıraların tazelendiği bir gezi oldu. Hatıralarımızı tazeledik ve dünyanın ne yana doğru evrildiğini bir kez daha gördük. Seyahatimiz bir kez daha artık dünyanın Amerikan siyasi ekseni etrafında dönmediğini gösterdi. Kissinger’in Yenilenme yılları (Years of Renewal Yenilenme Yılları - 1999) dediği yıllar aslında uful yıllarına tekabül ediyor. Amerikan imparatorluğunun batışını Afrika’dan daha iyi görebiliyorsunuz. Ortadoğu’ya gittiğinizde artık ABD’nin köhneleştiğini ve yenilenme değil yıpranma yıllarını yaşadığını idrak ediyorsunuz. Afganistan ve Irak işgalleri geri dönülmeyecek bir şekilde ABD’yi ihtiyarlattı. Yine Kissinger’in Does America Need A Foreign Policy/ABD’nin dış politikaya ihtiyacı var mı kitabı sanki Brzezinski’nin Hegemonya mı liderlik mi? sorusunun cevaplarından birisini teşkil ediyor. Sudan’da artık ABD’nin eskime yıllarına şahit olduk. Kurban bayramı boyunca Darfur’da idik. Ben Darfur’u Sudan’ın Açe’si olarak adlandırıyorum. Bayramımızı bölge merkezi olan Niyala’da geçirdik. Sudan’a birkaç sefer gitmişsem de Darfur’a ilk defa gidiyorum. Daha önce Güney bölgesine ve bu meyanda Vav’a gitmiştim. Daha sonra Rahmetli Yaser Arafat’ın ‘son ömrümü burada geçirmek isterim’ dediği Kordufan’ın başkenti Ubayyıd kentine gitmiş ve burayı gezmiştik. Bu defa Darfur’un başkenti Niyala’da idik. Burada üç Darfur’lu aile varmış. Bunlardan birisi Abdulmecid Amir idi. Onun mihmandarlığında şehri ve kampları turladık. Türkiye’nin etkisini gördük ve bu meyanda Türkiye ve Kızılay yardımlarıyla göz doldurmuş. Sudanlılar safiyetlerini kaybetmemişler ve Türklere en yakın Arap unsurudur dense yeridir. Bundan dolayı da Akif bir şiirinde kendisini Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh ile Sudan’da bir medrese açarken tahayyül eder. Yani Sudan sadece Arafat’ın değil bizim de hayallerimizi süslemiş ezelden ebede.
***
Arap Birliği zirvesi çerçevesinde Recep Tayyip Erdoğan’ın bütün itirazlara ve zorluklara rağmen Darfur’a gitmesi büyük bir kadirşinaslık örneğini teşkil etmiş. Her türlü takdirin üstünde. Erdoğan gibi Müslüman ülkelerin liderleri Darfur’a gitse nahoş olaylarla birlikte başgösteren Arap kabilelerle Afrika asıllı kabileler arasındaki hissi ve psikolojik mesafe daralır ve yaralar iltiyam eder. Acılar belki tatlıya bağlanır. Sıcak ilgi kopan ilişkileri tamir edebilir. Bu açıdan, Recep Tayyip Erdoğan hem Açe hem ed Darfur gibi bölgelere stratejik geziler yapıyor ve bunun müspet etki ve yansımaları hala devam ediyor. Sudan bölgede gelecek vaadeden bir ülke. Türkiye bu ziyaret ve arkasında bıraktığı müspet tortu, ilgi ve alaka ile birlikte Sudan’ın müstakbel denkleminde yerini alıyor. Hükümetin belediye hizmetlerindeki performansı, ufuksuzluğu ve tıkanmışlığı ve iç politikadaki kimi yanlışlarına rağmen dış politikadaki atakları doğrusu tebriki hak ediyor. Bunun yapıcı izlerini Darfur’da gördük. Yalnız Türkiye’de devlet yeniden reorganize edilmeden bu politikaların kalıcı meyveleri devşirilemez. Zira sizin müspet olarak yaptıklarınızı sahada başka menfi etkiler dengeliyor veya gölgeliyor. Dışişleri çok daha atak ve vizyon sahibi olmalıdır. Bu gibi yabancı ülkelerde vatandaşlarını ve Türk işgücünü çok iyi bir şekilde kanalize etmeli ve yönlendirmelidir. Sonra Kombassan gibi batık yatırımların olmaması için devlet millet kaynaşması sağlanmalıdır. Burada kabahat elbette tek taraflı değildir. Devletin eksik ve yanlış bakış açısı ile kimi ‘İslamcılar’ın eksik vizyonu ve çürük ahlaki altyapıları bu menfi sureti tamamlamaktadır. Bu sadece Türkiye açısından değil Sudanlı İslamcılar açısından da böyledir. Fırsatçılık ve gayri ahlakilik ilişkilerin önünde adeta saatli bir bomba gibidir.
***
Kazakistan ve Sudan gibi örnekler aslında Türk devletinin dışarıdaki işgücünü yönlendirmede eksikliğini ortaya koymaktadır. Geçmişte Almanya’da da böyle olmuştu. Bunun telafisi ancak devletin reorganizasyonuyla mümkündür. Bu sağlandığında Türkiye bölgenin en güçlü devleti olacaktır. Güneş gibi doğacaktır. Kilitleme ve kilitlenme modundan ve pozisyonundan anahtar pozisyonuna geçecektir. Aksi takdirde, patinaj yapmamız kaçınılmazdır. Türkiye Sudan’daki dört önemli ülkeden birisidir. Çin, Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye. Türkiye devletin reorganizasyonunu sağladığında bir numaraya yükselecektir. Er geç de böyle olacaktır. Bu diğerleri için de geçerlidir. Bundan dolayı hem vizyonumuz geniş hem de altyapımız sağlam olmalıdır. Yoksa çürük altyapı büyük bir hamuleyi kaldıramaz ve taşıyamaz. Bu da ancak ahlaki idealizm boyutuyla taçlanır. Neticede, Türkiye’nin bölgedeki yeri sarsılmaz, yalnız bu adımlarını geciktirdikçe bedeli büyür ve bunu hem biz hem de onlar çekerler, öderler. Türkiye’nin ekonomik vizyonunun yanında dini vizyonu da olmalıdır. Diyanet’in Afrika zirvesi bunun için bir başlangıçtır. Yetmez. Sahada faaliyet gösteren bütün cemaatler de buna göre kendisini ve faaliyetlerini yeniden yapılandırmalıdır. Bu konuda, faaliyetlerde rekabet damarlarının ahlaki damarların önüne geçtiğini görüyoruz. Bu hem Türkiye hem de bölge için çok tehlikeli bir durum. Bunun için de devletin hem ahlaki hem de denetleyici boyutuyla işin içinde olması gerekir. Bu da reorganizasyona bağlıdır. Yine gittik geldik aynı noktaya avdet ettik. Bölgede Türkiye’nin boşluğunu dolduracak başka bir ülke gözükmüyor. Ufuklar Türkiye’nin kilit konumundan yeniden anahtar konumuna yükselmesini bekliyor. Türkiye Osmanlıların ardından yeniden ufukların ve sınırların efendisi olacağı günü bekliyor. Bölge de. Gordiom düğümünün çözümü Türkiye’nin değişimindedir.
07.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|