Teknolojik esaret-1
Bir zamanlar sloganı “Ben özgürüm” olan bir reklâm yayınlanıyordu. Bu reklâmın fon müziği ve senaryosu görünürde “özgürlük” üzerine kurgulanmıştı.
Dağları tepeleri aşan, kimseye hesap vermeyen, istediğini istediği şekilde yapan bir genç. Üstelik bir bayan. Gören nice gencin belki derin bir iç çekmesine, daha da ilerisi taklit etmesine yol açan bir reklâm ve senaryo. Öyle ya, dört dörtlük özgürce bir hayat sunuluyordu neticede.
Maksadım reklâmı kritik etmek, eleştirmek ve yorumlamak değil.
Sadece ve sadece böyle bir reklâmla nasıl ve ne şekilde bir “özgürlüğe” ve ilâve olarak gayet derin ve köklü “özgürlük yasasına” atıf yapıldığını tesbit edebilmek istiyorum.
Her şeyden öncesi bu bir reklâmdı ve “özgürlük” mesajıyla hayata örtülü bir şekilde belli bir sınır çiziliyordu. Dolaylı olarak şöyle deniyordu:
“Ey gençler! Kız da olsanız, erkek de olsanız, ancak böyle yaparak özgür olabilirsiniz! Şu ürünü şöyle kullanırsanız, bunu da başınıza buyruk yaparsanız, kendinizden başkasını umursamaz, sadece kendiniz için yaşarsanız özgürlüğün tadını çıkarırsınız. Aksi takdirde ne yaparsanız yapın özgür olamazsınız. O halde gelin özgürlük için şu özgürlük anayasasının kanunlarına, kurallarına tabi olun. Bunların dışına asla çıkmayın. Emredilenleri yapın ve asla yasakları çiğnemeyin!”
Bu kadar mânâyı veya mesajı belki zorlama olarak görenler çıkacaktır. Ancak bu ve benzeri reklâmlar tüm detaylarıyla incelendiğinde belki bu çizilen tablonun yetersiz bile kaldığı tesbit edilebilecektir.
Meselâ reklâm kahramanının giyim-kuşam tarzından konuşmasına, yürüyüşüne, hal ve tavırlarına kadar “taklid edilmesi” gibi telkinleri bu yönde değerlendirebilirsiniz.
Meselâ, sadece reklâmın başkahramanı bayanın o kadar yer gezip o kadar para harcarken “değirmenin suyunu” merak edip, bu nokta üzerinde biraz düşünebilirsiniz.
İsterseniz beraber düşünelim.
Özgürlüğün sınırları aslında, başıboş, plansız ve ölçüsüz bir şekilde para harcamak olarak sunulmakta. Böyle bir manevrayla, bir yandan üst düzey gelir sahibi ailelerin çocuklarına önemli mesajlar verilirken, gelir seviyesi düşük olan gençliğe de sürekli rüyalarını süsleyecek ideal bir tablo ve hedef gösteriliyor. Bir nev'î “Ne yaparsan yap, böyle bir hayat standardına ulaş, sen de bu özgürlüğü yaşa” telkininde bulunuluyor.
Bütün bunlar bir yana gençliğin ve gençlerin aşırı “ben merkezciliğe” yönlendirilmesi de söz konusu. Bahsettiğimiz reklâm filminin fon müziği olarak kullanılan şarkı sözleri aracılığıyla, izleyen gençlerin şuuraltına “ben” kavramı ve mefhumu kalın hatlarla kazınıyor. Bakın şöyle:
Bizim köy vardı ya uzaklarda, BEN GİTTİM.
Bir soru vardı ya, cevapsız akıllarda, BEN BİLDİM.
Dünya çizgi çizgi değilmiş, öyle değilmiş, BEN GÖRDÜM.
Ermiş deme, değilim. Gezgin deme, değilim. BEN ÖZGÜRÜM, sadece özgürüm.
BENİM hem yollarım, hem sözlerim, hem de konuşan gözlerim var:
Hürüm! Özel olduğundan değil, çekip gittiğimden değil, dedim ya:
BEN ÖZGÜRÜM!
Gördüğünüz gibi tam 6 yerde “BEN” kelimesi geçiyor. Hem tasvir mahiyetinde “BEN” merkezli bir genç tipi çiziliyor, hem de böyle bir genç olma talimatı veriliyor. Aksi takdirde nasıl böyle bir ürün satılsın, nasıl böyle kalıcı ve emirlere harfiyyen uyan bir pazar kitlesi oluşturulsun?
Başta da dile getirdiğim gibi, bu reklâm belki yüzlerce veya binlerce örnekten sadece birisi. Buna yazılı ve görüntülü medyada sunulan sınırları ve hareket alanı belirlenmiş “özgürlük abideleri”yle gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, zengininden fakirine hemen herkesi etkileme çabalarını eklediğimiz zaman çok ürkütücü ve dehşet verici bir tablo ortaya çıkıyor.
Şartları belli, sınırları belli bir hayat standardı. Bu standardı sağlayacak iğnesinden ipliğine saymakla bitmez kurallar ve yasaklar gönüllü olarak uygulanmayı bekliyor. Âdeta, “ancak bu kurallara uyarsan, konulan yasaklara riayet edersen bu özgürlüğü ve mutluluğu hak edebilirsin” demeye getiriliyor.
Sonuçta gençler, özgürlüğü esarette arama ve bulma gibi son derece mantıksız, anlamsız ve saçma bir girdabın içine sürükleniyor.
CEP TO CEP VEYA
KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE
Hayattan bazı örneklerle, gençliğin özgürlük esaretini, özgürlük adıyla uygulamaya konulan emir ve yasaklar zincirini daha belirgin hale getirelim.
İlk örneğimiz, lise, hattâ orta okul seviyesine kadar öğrencilerin okul aksesuarlarının olmazsa olmaz unsurlarından birisi haline gelmiş olan “cep telefonu” kullanımı.
Geçtiğimiz Ramazan Bayramı esnasında yayınlanan bir haber çok dikkatimi çekmişti. İstanbul’da gezinti yapan ve henüz 12-13 yaşlarında olan bir çocuğa bayramı nasıl geçirdiği ve bayram harçlıklarıyla ne yaptığı sorulmuştu. Çocuğun verdiği cevap şu olmuştu:
“Harçlıklarımın yarısını harcadım. Kalan yarısını da eski cep telefonumu değiştirmek için ayırdım.”
Cevap bir çok şeyi anlatıyor aslında. Elindeki tüm sermayesinin yarısını eğlenceye, kalan yarısını da henüz hiçbir işine yaramayacak, ama arkadaş çevresine karşı büyük prestij sağlayacak bir cep telefonuna çekinmeden harcayabilen bir çocuk.
Bir diğer ifadeyle henüz o yaşlarda şuuraltına kazınan harcama, tüketim ve gösteriş kalıplarına ve kanunlarına tavizsiz bağlılık tablosu.
Eee! “Ben özgürüm” sloganıyla özgürlüğün her nereye gidilirse gidilsin cep telefonunu kullanabilme, lüzumlu lüzumsuz sürekli konuşulsun şeklinde sunulduğu reklâmın etkisi küçük yaş grubunda bile kendini gösteriyor değil mi?
–Devam edecek–
|