Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 08 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Duygular yaşanabilmeli



İnsanın, Rabbi tarafından kendisine verilen duygularını olumlu bir şekilde kullanmasına engel olanlar insanlık katilleridirler. Zira insan, insan gibi yaşamak için yaratılmıştır. İnsan hayvan gibi yaşamak için bu dünyaya gönderilmemiştir. İnsanı insanlıktan çıkaran duyguların dışa vurumunu hoş karşılayıp, gerçek insanlığa götürecek duygulara sınırlama getirmenin insanlıkla bağdaşılır bir tarafı bulunmamaktadır elbette…

Kimse kimsenin, insanî görevlerini yapmasını engelleme hakkına sahip değildir. Kimse, herkes duygularını benim gibi kullansın diyerek başkasına baskı uygulama hakkına sahip değildir. Elbette iyi bir hayat yaşadığına inanan insanlar herkesin kendileri gibi yaşamasını isteyebilme hakkına sahiptir. Ama bu sadece bir arzu, bir temenni şeklinde olabilir. Kimseyi kırmadan, rencide etmeden, duygularının güzelliğini herkes etrafına anlatabilir. İşin içine despotluk, baskı ve zorlama girerse durum değişir.

Zorla bir düşünceyi kabul ettirme insanlık onuruna yakışmamaktadır. Bu sebeple Kâinat Hâlıkı olan Rabbimiz, insanlara emirlerini zorla kabul ettirme cihetini benimsememiştir. İlâhî mesajlarla, Peygamberler hep insanların gönlüne hitap etmişlerdir. Peşinen, insanlara, “inanıp, itaat ve ibadet ederseniz kurtuluşa erersiniz. Aksi takdirde azaba maruz kalırsınız” denilmiştir. İnsanları imana davette, hep akla kapı açılmış, ama irade ellerinden alınmamıştır.

İnsanlar tarih boyunca, öncelikle, kendilerine verilen duyguları, vücutlarına nakşedilen uzuvları yerli yerinde kullanmakla mükellef olmuşlardır. Meselâ göz, güzellikleri, insanlığın duygularını müsbete yönelten güzel manzaraları görmek ve temaşa etmek ister. Öncelikle gözlerimizin açık olmasını isteriz. Bu işin maddî cihetidir. Arkasından da gözlerimizin çirkinliklere değil, güzelliklere açık olması için gayret göstermemiz gerekir. Bu da işin manevî cihetini oluşturmaktadır. Birinci durumdan gözü mahrum ettiğimiz zaman gözümüzün maddî yapısında zaaflar meydana gelecektir. İkinci durumdaki görmeyi ihmal edersek de manevî dünyamıza kirliliklerin hâkim olmasına sebebiyet veririz.

Vücut binamıza büyük bir mükemmellikle yerleştirilen bütün uzuvları tek tek değerlendirirsek, göz için vardığımız sonuçlara varırız. Yani bütün uzuvlar görevini yapmak ister. Ancak işin ikinci etabında da yerli yerinde kullanma durumu karşımıza çıkmaktadır. Bize verilen vücut emanetini, bize bunları emanet olarak verenin rızası dairesinde kullanmamız gerekmektedir. Aksi takdirde, uzuvların görevini iptal etmenin getireceği olumsuz sonuçlar, bunları yanlış yerlerde kullanmada da karşımıza çıkacaktır. Bunun sonucu olarak da hem maddî, hem de manevî olumsuz durumlar dünyamızı karartacaktır.

İnsanlık duygularımızın emrine verilen vücut fabrikamızı yerli yerinde kullanmazsak bunun hesabını vereceğiz mutlaka. Aksaklık bizzat bizden olabileceği gibi, zaman zaman dışarıdan müdaheleler neticesinde de görevimizi yapamaz duruma gelebilmekteyiz. İster bizden olsun, isterse de dışarıdan olsun, kim insanî duyguların dışa vurumuna engel olursa mutlaka bunun hesabını emanet sahibine verecektir.

Biz insanları diğer canlılardan ayıran en önemli zenginliğimiz de şüphesiz aklımızdır. Akıl büyük bir nimet olarak insanlara verilmiştir. Bu nimeti bize veren Rabbimiz elbette aklı en güzel bir şekilde kullanmamızı istemektedir. Akıl öncelikle düşünmek istemektedir. Çünkü düşünme neticesinde ancak insanî değerlerini fark edebilir.

İnsanlar düşünebildikleri ölçüde gerçeklere kavuşma yolunda mesafe alırlar. Bu sebeple bizler kendimizi düşünceden uzaklaştıramayız. Bunu yaptığımız zaman emaneti yerinde kullanmamanın cezasını göreceğiz mutlaka. Düşünceler bizleri arayışa, arayış da bizleri yaratılış sırlarına götürebilmelidir. Bunun için düşünülenlerin de açıklanması gerekir. Ancak ifade edilebilen düşünceler insanı gerçeklere kavuşturabilir.

Düşünceler karşılıklı ifade edildiği zaman hakikatler ortaya çıkacaktır. Düşüncelerini ifade etmeyenler gerçeklerin bulunmasına katkıda bulunmayacağı gibi, düşüncelerin ifade edilmesine engel olanlar da gerçeklerin ortaya çıkmasında büyük bir mania teşkil etmektedirler. Her iki durumda da ne yazık ki insanlık katledilmektedir.

08.01.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.01.2007) - Hedefler

  (01.01.2007) - Kendimiz ve çevremiz

  (26.12.2006) - Zihinlerdeki karmaşa

  (25.12.2006) - Zamanın bitmeyen fitneleri

  (18.12.2006) - Kaleme yemin olsun

  (12.12.2006) - Tabular ve tabucular

  (11.12.2006) - Sadece dünya için çalışanlar

  (05.12.2006) - İman zaafı en büyük mesele

  (04.12.2006) - Yağmurdaki rahmet

  (28.11.2006) - Gurur yaftası

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri

Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004