“Tesettür konusundaki yazılarınız çoktandır düşündüğüm soruları tekrar sordurdu bana” diyen Aksaraylı okuyucumuz Nazmi Kabak, çoktan beri kafasına takılan ve kendi kendisine sormaktan dahi çekindiğini söylediği birkaç soruyu şöyle sıralıyor:
* Her hal ve şartta yasağa karşı direnilip taviz verilmemesi gerektiği halde “Başörtüsü mü, okul mu?” ikileminde başörtüsü yerine okul tercihinin en yakınlarımıza kadar yaygınlaşmasının bir açıklaması var mı?
* Evliliklerde dahi, okulda açıp dışarıda kapatarak okuyan kızların tercih edilir hale gelmesini acaba nasıl yorumlamak gerekiyor?
* “Okul daha önemli, açıver” gibi cevaplarla veya hiç cevap vermeden fiilen açıp kapatarak okumak ve oğlunu evlendireceği zaman, başörtüsüyle hiçbir öğretmen ve memurun çalışamadığı bir ortamda ısrarla “çalışan eş” aramak acaba neyin ifadesi?
Gerçekten düşündürücü sorular bunlar.
Bu suallere cevap bulmaya çalışırken, “mutlak zaruret” halini bir kenara koymak lâzım.
Bilindiği gibi, Bediüzzaman kadının fıtrî vazifesinin annelik olduğu, huzuru evinde ailesi ve çocuklarıyla haşir neşir olarak elde edebileceği anlamında izahlarda bulunur.
Yani, temel prensip olarak, kadın zaruret olmadıkça, bu fıtrî vazifelerin şu veya bu derecede terki ya da ihmali neticesini verebilecek haricî meşguliyetlere yönelmemeli.
Ancak Üstad buna bir istisna koyuyor:
“Maişet derdi için serseri, ahlâksız, frenkmeşrep bir kocanın tahakkümü altına girmektense, fıtratınızdaki iktisat ve kanaatle, köylü masum kadınların nafakalarını kendileri çıkarmak için çalışmaları nev’inden kendinizi idareye çalışınız.” (Lem’alar, s. 204)
Buradaki ölçü, kadının dinî ve manevî hayatını tehlikeye sokacak yanlış bir evlilik yapmaktansa, bekâr kalmayı tercih edip nafakasını çalışarak çıkarması ve kazandığını iktisat ve kanaat dairesinde sarf etmesi.
Yoksa, kapitalist anlayışın telkin ettiği, israf, lüks ve gösteriş esaslı bir tüketim felsefesine dayalı “ekonomik bağımsızlık” sloganlarıyla hareket edilemez. Bunlar, son dönemde giderek daha da tehlikeli hale gelen dünyevîleşme tuzaklarının birer tezahürü.
Okurumuzun suallerinin bir boyutu bu.
Diğer bir önemli boyutunda, tesettürden bir şekilde taviz verme sonucunu getiren “okuma ve ilim tahsili” gerekçesinin enine boyuna tahlil edilmesi gerekiyor. Bu tahlilde öncelikle ve özellikle üzerinde durulması icab eden nokta ise, söz konusu ilim tahsilinde hangi niyet ve maksatların esas alındığı.
Eğer bu maksatlarda adı konulmasa dahi “dünyevî” mülâhazalar öne çıkıyorsa, işin o cihetinin mutlaka sorgulanması gerekiyor.
O noktada bir tereddüt yoksa ve her halükârda “hizmet” asıl ise, ilim tahsilinin taviz vermeden yapılabileceği alternatiflere ağırlık verilmeli. İman ilminde derinleştirecek derslerde yoğunlaşmak ve mümkünse hicret gibi.
Mesele çok derin ve çok boyutlu.
Böyle bir tabloda herşeye rağmen tesettür şiarından taviz vermeyenlere selâm olsun.
18.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|