Amerikan yönetiminin Türkiye’de yeniden Kemalizm kartına oynamayı tercih ettiğine ilişkin işaretler giderek çoğalıyor.
Bunlardan, Dünya Bankasının neocon başkanı Wolfowitz, tavrını şöyle netleştirdi:
“Türkiye, Atatürk’ün açtığı medeniyet ve gelişme yolundan dışarıya çıkmadıkça gelişmeyi sürdürür. Laikliği yok olduğunda özelliği, üstünlüğü ve gücü kalmaz.” (Aktaran: Güngör Uras, Milliyet, 26 Mayıs 2006)
Neocon cenahtan bu istikamette gelen işaretlerin, sıkı müttefikleri İsrail’den sâdır olan mesajlarla tahkim edilmesi ilginç değil mi?
Bu mesajlardan ilki, eski bir MOSSAD şefinin kızı ve kendisi de eski bir servis elemanı olan İsrail Dışişleri Bakanı tarafından verildi.
İşbaşı yapar yapmaz evvelâ Ankara’ya koşan Bakan Tzipi Livni, gezisi “resmî” olmadığı, dolayısıyla protokol açısından Anıtkabir’e gitme gibi bir zorunluluğu bulunmadığı halde, programına bu ziyareti özellikle koydurmuş (Cumhuriyet, 28 Mayıs 2006) ve ziyaret sırasında özel deftere de şu cümleyi yazmış:
“Atatürk sadece Türkiye’nin değil, özgürlük ve demokrasiye inanan bütün halkların lideridir...” (Radikal, 30 Mayıs 2006)
İsrail’den yükselen bu âni Atatürk övgüleri, Sezer’in mâlûm gezisinde zirveye çıktı.
Kendilerini “şalom” diye selâmlayan Sezer’in parlamenterler tarafından dakikalarca ayakta alkışlandığı İsrail Meclisinin Başkanı, Atatürk’ün kendileri için de örnek teşkil ettiğini belirterek “Onun izindeyiz” dedi.
Onun bıraktığı yerden alan Başbakan Yardımcısı Şimon Peres de şunları söyledi:
“İsrail’in şu an söylediklerini Atatürk 100 yıl önce yaptı. Onun yaptıklarını biz şimdi yapıyoruz.” (Sabah, 10 Haziran 2006)
Peres’in bir başka beyanı şuydu:
“Atatürk dinle devleti ayırarak çok önemli bir iş başardı. Bunu biz de yapmaya çalıştık, ama başaramadık. Onun vizyonuna ihtiyacımız var.” (Hürriyet, 13 Haziran 2006)
Yine Peres, İsrail’in kurucuları Ben Gurion ve İtsak Denrvi’nin, M. Kemal’in devrimlerini gerçekleştirdiği yıllarda yüksek öğrenim için Türkiye’de bulunduklarını ve ondan etkilendiklerini söyledi (Milliyet, 8 Haziran 2006). (Ama Peres’in sözlerinden çıkan anlam, bu etkilenmenin İsrail’i de Atatürk’ün sistemine uydurma derecesinde olmadığı.)
Bütün bunları alt alta koyduktan sonra, yine Peres’in Sezer’i “Bizim gözümüzde çağdaş Türkiye’nin değerlerini simgeliyorsunuz. İlişkilerimizin garantisisiniz” (a.g.g.) diye övmesinden nasıl bir sonuç çıkarmak lâzım?
Aynı konuşmasında AKP için İran rejimiyle mukayese bağlamında “pozitif bir parti” demekle yetinen Peres’in Sezer’i yüceltmesi, Ankara içi dengelere yönelik olarak ülkesi ve ABD’deki neocon müttefiklerince yapılan tercihin yeni bir ifadesi değilse ne olabilir?
Ve Sezer İsrail’de el üstünde tutulurken, Erdoğan’ın Beyaz Saray’dan talep ettiği âcil randevunun en erken Eylül’e ertelenmiş olmasının bu işaretlerle bir alâkası var mı?
ABD-İsrail ikilisi bir kez daha mı “hakikî ve öz Kemalistler”le çalışmaya karar verdi?
16.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|