AB sürecinin yeni durağında, fiili müzakereler başladı. İlk başlık Bilim ve Araştırma alanında. AB Ortaklık Konseyi Türkiye ile yaptığı 45. toplantısında, Rum engeli ile karşılaştı. Uçak yine hazır bekledi. Müzakerenin ilk adımında, gazeteciler, ilgili bakanlar, kamuoyu ve diplomatlar için en taze, heyecanlı ve gelgit zemininde bol yorumlu bir gün geçti.
Rumlar şimdilik ikna edildi. Avrupa’nın yaşlı ve kurt politikacıları da bunun arkasında gizlenmiş durumdalar. Özellikle Fransa ve Avusturya bunun görünmeyen kahramanları. AB, Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni tanıma ve limanlarımızı açma konusundaki baskı ve taktik savaşlarına devam edecek gibi görünüyor. Türkiye ise, “Bunu ne kadar uzatsam, o kadar mesafe alırım” hesabında.
Türkiye, Kıbrıs meselesinin AB ile değil Birleşmiş Milletler üzerinden görüşülmesi gerektiğini savunuyor. Dolayısıyla AB ile yürütülen görüşmelerin bir parçası olmaması gerektiğine vurgu yapıyor.
Bütün bunlar, AB sürecini durdurur mu? Hayır. Çünkü Türkiye’den vazgeçemeyecek bir yaklaşım var Avrupa’da. Dışa itmenin riskini hesaplıyorlar. Buna mukabil süreci uzatmayı ve hazmetme kapasitesini zamana yaymayı düşünenler ve var. Türkiye’nin kendi içinde yaşadığı yoğun ve tartışmalı gündemler, bunun siyasi sonuçları ile uluslararası camiaya yansıyan değerlendirmeleri, kaygılı ve belirsizlik içeren bir görüntü oluşturuyor.
İç gündeme çekilen hükümet, AB sürecini gevşettikçe reformlar gecikiyor. Çıkan yasalarda uygulama şansını yeterince yakalayacak bir demokratik iradeyi bulmadığında, süreç tavsıyor. Bu anlamda yeni bir heyecan ve reform paketlerinin daha hızlı çıkarılması gerekiyor.
Türkiye, 3 Ekim 2005 tarihinde oldukça stresli, hatta sabah saatlerine yansıyan uzun görüşmeler ve diplomatik ataklar sonucunda tarama sürecini başlatmıştı. Şu anda 23. başlığın taramasına başlandı. Bir tarafta tarama süreci yürürken, diğer yanda dokuz ay sonra fiilî müzakereler başlamış durumda.
İlk başlığın açılıp kapanması, orta bir yol ve uzlaşmaz Rumların vetosunu kırma teşebbüsü olarak algılanabilir. Yeni aşamaya gelinmiş olması, olumlu bir safha. Ancak AB, gerekli performansın gösterilmediği üzerinde duruyor.
Sonunda kabulleneceğimiz Rum yönetimi ile karşılıklı satranca dönen diplomasi koridorundan çıkmak kolay olmayacak. Bütün bunlar, bizim ev ödevimize daha çok çalışmamızı ve işin ciddiyetini kavramamız için birer uyarıcı ve ipucu niteliğinde.
Hükümet, asker sivil dengesi, ombudsmanlık, güneydoğu meselesi, din ve vicdan özgürlüğü, demokratik süreçler, sivil toplum hareketlerini destekleme yönünde elini çabuk tutmalı ve belli başlı konulara öncelik vermelidir.
Biraz rehavet ve içe dönük dağınıklıktan çıkmanın zamanı. Yeni dalgalanma, tekrar gündeme oturan AB fiili müzakere aşamasının iyi okunması ve devlet politikasının öncelikli maddesi olması sağlanmalıdır.
Lüksemburg’ta AB ile ortaklık masasına oturulması, soğutulmaması gereken bir pozisyon. Önümüzdeki dört ay için bize yeniden verilen ödevler, alışıla gelmişin ötesinde bir ısrar ve sıkıştırmayı beraberinde getiriyor.
Demokratikleşmeyi hazmedemeyen içerdeki unsurlara rağmen, AB’nin gündemi olmak, onlarla uzun ve meşakkatli de olsa diyaloga devam etmek, entegrasyonu aşama aşama gerçekleştirmek, demokratik beklentilerimizi karşılayacaktır.
Çekirdek Avrupa ülkeleri, temel fonksiyonlarını ve geleneksel demokrasi kültürlerini koruyup etkinliklerini arttırırken, ikinci ve üçüncü dairede duran ülkeler, üye olsalar da geçiş şartlarını kendi bünyelerine göre yaşamaktadırlar. Bizim klasmanımız Avrupa’nın üç büyükleridir. Haliyle rekabet de olacak. Türkiye’nin kabullendiği ortak tutum belgesi, ilk etapta sempatik gelmese de ciddi ev ödevlerini önümüze koymaktadır.
İç çatışmaların ve dar tartışmaların kıskacında AB sürecini sağlıklı götürmek mümkün değildir. Yapmamız gereken, uyarı niteliğinde tutum belgesindeki konulara, yasal düzenlemelerle hukukî zemin oluşturmaktır. İç gündemi ters yüz edip demokratik açılımları hızlandırmaktan başka çare yok. Özellikle Ankara katma protokolünün imzalanması isteniyor. Bu istek, biraz zamana yayılacak gibi.
25 ülkenin her konuda hemfikir olup onayladığı AB süreci, sabır ve strateji isteyen kararlılıkla yürütülebilir. Bu iradeyi tahakkuk ettirmek ve kesintisiz yürütmek hükümetin sorumluluğunda.
Demokratik süreçleri ve farklılıkları yüksek sesle yaşayan Türkiye, özel, karmaşık konu ve konumu olan Müslüman bir ülke. İslâm imajı ile birlikte demokratik tutarlılığını ve bölgesel gücünü dengeleyen bir Türkiye’nin hazmedilmesi de Avrupa’nın en önemli ödevi. Karşılıklı dersine çalışan öğrencileriz.
Medeniyetlerin ortak dili böyle öğrenilecektir. Yeni bir dönemdeyiz. Sorumluluklar iki taraf için de katlanmaktadır.
15.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|