Evvelki günkü yazımızda Efendimizin (a.s.m.) insanlık için en büyük rahmet ve nimet olduğunu kastederek, “O rahmet ve nimet olmasaydı herşey anlamsız, cansız, ölü, ruhsuz ve karanlıkta kalmaz mıydı?” demiştik.
Evet, Sözler’de belirtildiği gibi,1 onun getirdiği hidayet nuru ve hakikat ziyası olmaksızın kâinata bakıldığında kâinat yaşanmaz hâle gelir. Düşünün ki bir ülkeye gidiyorsunuz, bakıyorsunuz ki herşey yaslı, herkes yas içerisinde; inliyor, ağlayıp sızlıyor. Bütün ülke bir matemhane hâline gelmiş. Neye baksanız yürek parçalıyor. Varlıklar yabancı ve düşman, cansızlar dehşet saçan birer cenaze, canlılar yok olma ve ayrılık sillesiyle ağlayan birer yetim hükmünde.
Böyle bir insanın korku ve dehşete kapılmaktan başka yapabileceği ne olabilir ki? Huzur bulması mümkün mü?
Resûl-i Ekremin (a.s.m.) getirdiği nur ile baktığınızda ise birdenbire rahat bir nefes alıyorsunuz. Kâinat bir matemhane, bir yas yeri değil, şevk ü cezbe içinde bir zikirhâ-neye dönüşüyor. Yabancı ve düşman gördüğünüz varlıklar birer dost ve kardeş olmakta. O cansız cenazeler hükmündeki dağlar birer munis, canayakın memur, emre âmade hizmetkâr şekline giriyor. Ağlayıp şikâyet eden canlılar kimsesiz yetimler olmaktan kurtulup büyük sevinç ve neşe içinde tesbih edip duran birer zâkir ve paydos denilmesi ve grevi bitirmenin mutluluğuyla şükreden varlıklar hâline geliyor.
Evet, herşeyi sevimli, güzel, canayakın ve dost gösteren onun getirdiği iman ve hidayet nuruyla kâinata bakıldığında insanı ürküten, korkutan, dehşete atan manzaralar yerine dost ve kardeşler meclisinde gayet mutlu bir iklime girersiniz. Zerrelerden kürelere kadar herşeyin Allah’ın görevli birer memuru; dağlar, taşlar, bitkiler, hayvanlar, yer ve göklerin emre âmâde birer hizmetkâr, kendisinin de efendi konumunda yaratıldığını gören insanın mutlu olmaması mümkün mü?
Atomdan galaksilere kadar herşey emrine verilen insan, yine onun nurundan uzak bir şekilde gelip giden varlıklara baktığında, “Yahu bunlar nereden gelip nereye gidiyorlar ve ne için dünya memleketine gelmişlerdir?” diye edilen soruya bir cevap bulamaz. İster istemez hayret ve tereddüt azabı içinde kalır.
Onun getirdiği nur ile baktığında ise insanların, Cenab-ı Hakk’ın kâinat sergisinde teşhir ettiği şaşırtıcı, hayrete sevk edici kudret mucizelerini görmek ve incelemek için Sultan-ı Ezelî tarafından gönderilmiş birer mütalaacı olduklarını anlar. 2
Şu bir kaç örnek bile gösteriyor ki, Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) getirdiği nur ile herşey anlam ve kıymet kazanıyor, sevimli hâle geliyor.
Dipnotlar:
1. Sözler, s. 215.
2. Şuâlar, s. 651.
15.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|