Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Aile

Gençlik depresyonu

Ergenlik dönemi hızlı büyüme ve gelişme çağıdır. Hormonal fırtına yaşanır. Gençlik çağındaki ölümlerin iki sebebi vardır: Araba kazaları ve intiharlar.

Heyecanlı, riski seven, cesaretli, macera heveslisi, tatlı hayallerin, ilk sevgilerin olduğu bu dönemde hayal kırıklıkları da çok olur. Gençlerin hayat deneyimleri çok azdır ve çabuk kırılırlar. Paraya ihtiyaçları fazla olmadığı için onur ve başarıya daha çok önem verirler.

Kötülükleri tanımadıkları için elleri açık ve iyilikseverdirler. Aldatılmadıkları için çabuk güvenir ve çabuk bağlanırlar. Hayatın tokadını yemedikleri için yüksek hayaller ve amaçlar edinirler.

İstekleri aşırıdır, tutkularının kölesi olurlar. Çünkü hayatı tanımamışlardır. Duygular iniş çıkışlıdır. Birden üzülür, birden sevinirler. Olur olmaz şeyi sorun yaparlar. Fiziki görünüme, süse-giyime merakları fazladır. Spora ilgileri artar. Aynayla fazla zaman geçirirler. Gencin böyle bocalama ve kaos döneminde kırılganlığı çok artmıştır. Kolayca depresif hale girerler. Sakarlaşırlar.

Depresyonu nasıl aşarlar?

Hırsızlık, yalan söyleme, tik, tırnak yeme, evden-okuldan kaçma, ders çalışmama, sinirlilik, dik kafalılık, yalnızlık hissi, sürekli iç sıkıntısı çekme, uyumsuzluk, aşırı hayaller kurma, öfkelilik, otoriteye düşmanlık gibi belirtiler gencin örtülü bir depresyon geçirdiğini gösterir.

Anne babalar ne yapmalı?

Gencin davranış diliyle yaptığı, bir yardım çağrısıdır. Büyükler bu mesajı almalıdır. Çocukları ile aralarında psikolojik bir duvar varsa üçüncü kişilerden ve profesyonellerden yardım istemeleri gerekebilir. Bu fırtınalı dönemi sağlıklı geçiren genç değerler sistemi kazanır. Doğru ile yanlışı ayıran iç disiplin bu dönemde kazanılır. Vicdan ne yapması, ne yapmaması gerektiğini söyleyen zihinsel bir süreçtir. Yanlış yapmaktan onu koruyan bir bekçidir. Bu bekçinin olgunlaşması bu dönemde olur. Anne-babanın yuva sıcaklığını hissettirmesi, yol göstericiliği ve onu bunaltmadan yapılan denetleyiciliği gence yapılan en önemli ruhsal yardımdır. Azarlayan, hor gören nasihatlerle onu düzeltmeye çalışan ebeveyn yerine, onunla paylaşan, üzüntü ve sevinçlerini beraber yaşayan ebeveyn olunmalıdır.

Zeynep TURGUTLU

14.06.2006


Bebek odası nasıl olmalı?

Hamileliğin ve bir çocuk sahibi olmanın en zevkli ve keyifli yanlarından biri bebeğinizin odasını hazırlamaktır. Evimizin en önemli ve yeni üyesi kendi odasının hazırlanması ve dekorasyonu konusunda her ne kadar söz sahibi olamasa da, sevgili anne ve babasının onun için en güzel, güvenli ve kullanışlı odayı hazırlayacağını bilmektedir. Doğum yaklaştıkça artan heyecanla aylardan beri hayalini kurduğunuz, o en tatlı ve doyasıya yaşanacak hatıraların yer alacağı, belki bebeğiniz ile en çok zamanı geçireceğiniz sevgili yavrunuzun odasını tasarlamak zamanı gelir. Odanın görüntü güzelliği ve şıklığı ile beraber, özellikleri, yapısı ve tasarımı çok önemlidir. Bebeğin odasını hazırlarken onun rahatını sağlamak ve tehlikelerden korumak gerekir. Rahatlık ve emniyet bir bebeğin odasında olması gereken en önemli iki özelliktir.

Oda özel seçilmeli

İlk olarak evinizdeki hangi odanın bebeğiniz için en uygun oda olduğuna karar vermelisiniz. Unutmayın, o sizin en değerli varlığınız. Sakın, onun için, “işte bu oda boş, onun olsun, fark etmez” demeyin. Bebeğiniz için en uygun ve en kullanışlı odayı seçmeniz ve ona vermeniz gerekir.

Odanın yönü

En uygunu gürültüden rahatsız olmayacak kadar uzak, fakat kolay kontrol edilebilir bir mesafede olan odadır. Kuzey cephesine bakan odaları tercih etmeyin. Odanın kuzey cephesine bakması soğuk ve nemli bir oda olmasını sağlar, ayrıca kuzey cepheleri genellikle problemli, nem ve rutubetli cephelerdir. Odanın doğudan ışık almasını tercih edin. Yatak odalarının doğuya bakması herkes için iyidir. Güneş ışınları sabah rahat ve huzurlu uyanmamızı sağlar. Batıya bakan odalar özellikle yaz geceleri çok sıcak olur. Bebek odasının en önemli özelliği, rahat havalandırabileceğiniz aydınlık bir oda olmasıdır. Lüzumsuz fazla eşya ile dolu bir odada, annenin hareketleri, bebeğin görüş, hareket ve oyun alanı kısıtlanır.

Oda sıcaklığı

Odanın sıcaklığına da dikkat etmek gerekir. Bebek, soğuktan büyüklere oranla daha çok etkilendiği için, nem oranına da dikkat etmek şartı ile, odanın ne çok sıcak, nede soğuk olmaması gerekir. Genel olarak 20-22 derecede tutulması uygun olacaktır. Yeni doğmuş bir bebeğin solunum yolları hassastır; bu yüzden ısıtıcıların ve radyatörlerin üzerine su kapları koymak gerekir.

Şenay ÖZER

14.06.2006


Psikolog fobisi

Etrafımızda çeşitli sebeplerden dolayı ruhsal ve psikolojik problemler yaşayanlar var. Neden tedaviye gitmiyorsunuz diye sorduğumuzda, “Duyanlar deliler gider, aklını mı kaçırdın ki gidesin. Kendini iyileşirim diye şartlandır, bu sıkıntımı da atlatırım diye düşün” benzeri cümlelerle karşılaşıyoruz. Bütün bu insanı yıldıran telkinlerden sonra insan iyice agresif davranışlara bürünüyor. Oysa doktor tedavisi sebepler doğrultusunda ilaçla bütünleşen kendini rahatlatmadır ve çare aramaktır. Düşünürüz: Doktora gittim, ilaçları kullanıyorum gerisi şifa verecek olan yaratıcıya kaldı. Özellikle ruhsal bunalımlarımızın başvuracağımız merkezi psikolog veya psikiyatrisiler, başkalarına anlatamadıklarımızı paylaşıp, rahatlamamıza vesile oluyorlar.

Yakında görüştüğüm tekstil mühendisi, manevi kızıma verdiğim tavsiyeyi acizane paylaşmak istedim. Tekstilci olduğu için onun mesleğinden misal verdim. “Diyelim ki kıyafetleri biçtiniz, dikilmese öylece işe yarar mı, hayır. Biçilmesinin devamında onların makinelerde dikilmesi gerekiyor. Dikildikten sonra tamam diyebilir miyiz, hayır. Ütüyle son şekli verilmeli. Bu işlemden sonra da mağazalara dağılımı ve reyonlarda sunumuna geliyor sıra.

İşte doktora gitmeyi, elbiseleri biçme dönemi diyebiliriz. Terapi seansları, kumaşların dikişlerinin makineyle tamamlaması olsun. Ütü de verilen ilaçlarla telkinlerin örtüştüğü bir yapıştırıcı olabilir. Kendimizi de mağaza olarak düşünürsek, sergileyeceğimiz pozitif davranışların güzelliği mükafatımız olacaktır. Sonuçta bu işlemlerin devamında toplumda her yönden kendini iyi hisseden, başkalarının sıkıntılarına da yol gösteren fertler oluruz. Bizler çözümleri biliyoruz, başvuracağımız merciler noktasında pasifiz. Galiba yakınmak hoşumuza gidiyor. Her konuda işlerimizi ehillere bırakmak sünnete de uymuyor mu?

Nevin ALAN

14.06.2006


Mü’minler en çok ne için duâ ederler?

Kalplerin kaymaması için: “Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve Katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sen’sin Sen.”

(Al-i İmran Sûresi, 8)

Zorluklara karşı sabırlı olup yılmamak için:

Onların söyledikleri: “Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve bize kâfirler topluluğuna karşı yardım et” demelerinden başka bir şey değildi.

(Al-i İmran Sûresi, 147)

Zeynep KELEŞ

14.06.2006


Keşmir’de neler oluyor?

Keşmir’de kadınlara yönelik ilk magazin dergisi piyasaya çıktı. Muhafazakârlığıyla tanınan Keşmir’de kadınlara yönelik ilk magazin dergisi bu hafta yayımlandı. Keşmir’in Hindistan’ın kontrolündeki bölümünde yayın hayatına başlayan ‘She’ dergisinde sadece kadınlarla ilgili konuların ele alınacağı, siyasî ve İslâmî konulara değinilmeyeceği bildirildi. ‘She’nin baş yazısında, derginin yayımlanmasının bölgedeki değişimi yansıttığı kaydedildi. Derginin ilk sayısında güzellik sırları, göğüs kanseri, flört ve çalışan kadınların meseleleri gibi konular ele alındı.

14.06.2006


Her bünyeye uygun protez kulak yapılır

Konya Selçuk Üniversitesi (SÜ) Diş Hekimliği Fakültesi’nde, çeşitli sebeplerle kulak veya burnunu kaybetmiş hastalara protezleri yapılıyor. Hastanın vücut ölçüleri oranında, kayba uğrayan organın yerine yapılacak protezin ölçüsü çıkarılıyor. Daha sonra protez, silikon kullanılarak yapılıyor. Vücut rengine boyanan protez parça, plastik cerrah tarafından vücuda klipslerle takılıyor.

14.06.2006


Kronik hastalara ‘hasta okulu’

Kronik hastalıkları bulunan hastaları bilinçlendirmek amacıyla İstanbul Tıp Fakültesi tarafından gerçekleştirilen ‘Hasta Okulu’ programı başladı. İlk uygulamasına 1997 yılında başlanan programın açılışı İstanbul Tıp Fakültesi Kemal Atay Amfisi’nde yapıldı. Hastaların gündelik, iş ve özel yaşantılarında karşılaştıkları problemlerin pratik çözümlerinin anlatılacağı Hasta Okulu’nda, belirli zaman dilimlerinde hastalar uzmanlar ile yalnız kalarak konuşabilecek. Hastalık ile birlikte yaşamanın öğretileceği bu okulda hastalar, alacakları cevaplar ile daha bilinçli ve kolay yaşamayı öğrenecek. Hasta Okulu hakkında bilgi veren Prof. Dr. Mehmet Şükrü Sever, hasta eğitim programları ile kronik hastalığı bulunan insanların hayatlarını daha iyi bir şekilde sürdürmelerine yardımcı olmayı hedeflediklerini belirterek, “Hasta eğitim programları, kronik bir hastalığa tutulmuş kimseler ile konunun uzmanlarını bir dostluk ortamında bir araya getirmek ve böylece hastaların hayatını daha rahat sürdürebilmelerini sağlamak üzere planlandı. İyi bir tedavi sadece hastaya reçete vermekten ibaret değil. Hastalığın sebebinin anlatıldığı ve onunla mücadelenin öğretildiği bazı platformlara ihtiyaç var” diye konuştu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yanı sıra bir çok ilçe belediyesinin de destek verdiği 2006 Hasta Okulu Programı, 29 Haziran’a kadar devam edecek.

14.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004