Cemil Meriç: İnsanlığın, Bediüzzaman’ın sesine kulak vermesi lâzım
—Dünden devam—
* Bediüzzaman Said Nursî ve Risâle-i Nur’lar tefekkür ve düşünce dünyamızda nasıl bir ufuk açtı?
Bediüzzaman ve eserleri, bütün Cumhuriyet nesilleri gibi, bizim de hakikate kapalı gözlerimizi açtı ve uyandırdı. Hakikatın çok cepheli olduğunu bir kere daha anlamış oldum. Bu hakikatı, ancak Bediüzzaman gibi müstesnâ zatlar söyleyebilir. Biz ancak hakikatı sevebiliriz. Tasvip ve takdir edebilirsek, ne mutlu bize!
* Bediüzzaman Said Nursî’nin en çok takdir ettiğiniz hususiyeti nedir?
Evvelâ, celâdetidir. Sonra, aynı fikirler üzerinde ısrar edişi. Dönmeden yürüyüşü. Samimiyeti. Bence en mühim vasıfları bunlardır.
* Bediüzzaman’ın hayatı boyunca uğradığı zulüm ve haksızlığın sebebi ne olabilir?
Sebebi gayet basittir: Değersiz insanların, gerçek değerlere karşı duyduğu kin. Nur’a karşı yapılan zulümler namussuzluktur. Bunun başka ne sebebi olabilir? Ziya Paşa ne güzel söyler: “Rencîde olur dîde-i huffaş ziyadan.” Yarasalar, elbette nurdan, ziyadan ve ışıktan rahatsız olup kaçacaklardır.
* 1935’ten 1985’e kadar, tam elli yıl, Bediüzzaman, Nur Risâleleri ve Nur talebeleri bin beş yüz defa mahkemeye verilip beraat etmiştir. Bu noktanın kritiğini, izahını yapar mısınız?
Tarihte bu meselenin bir örneğine daha hiçbir şekilde rastlanmaz. Bu, hikmet-i İlâhiyedir, takdir-i İlâhîdir. Yarasaların gözü ışıktan daima incinir. Yarasa gözü aydınlıktan hoşlanmaz. Karanlığı arar. Bizdeki inkılapçı yobazlar da, karanlıktan hoşlanırlar. Hiçbir aydınlığa tahammülleri yoktur. Bu vak’a da eşyanın mahiyeti icabıdır. Bu, ışıkla karanlığın, imanla inkârın arasındaki ebedî kavganın yeni bir tecellîsidir.
* Prof. Dr. Şerif Mardin, Bediüzzaman Said Nursî ile alâkalı çalışmalar yapıyor. Ona Bediüzzaman hakkında çalışmalar yapmasını ilk defa siz tavsiye etmişsiniz zannederim.
Şerif Mardin, Ebu’l-Ülâ Hocanın (Mardin) yakın akrabasıdır. Ben, konuyu sadece kendisine hatırlattım. “Yakın düşünce tarihimizle yakından alâkadarsınız. Meselâ, Bediüzzaman’ın hayatı ve eserleriyle neden uğraşmıyorsunuz?” demiştim. Sadece hatırlatmıştım. O da, “Doğru” diye tavsiyeme iştirak etmişti. Böylece çalışmaya başlamıştı.
* Türkiye’de, İngiltere, İtalya, Mısır, Suudi Arabistan üniversitelerinde Risâle-i Nur’lar ve Bediüzzaman üzerine tezler ve çeşitli çalışmalar yapılıyor. Bu konuda ne diyorsunuz?
İnsan bir günde zulmetten nura gelmez. “Olma ye’s ü ümid ile hemdem / Âlem-i inkılâbdır âlem.” Beş dakika sonrası bize ait değildir. İnsan için hiçbir şey mutlak olmamak lâzımdır. Beyne’l-havf ve’r-reca (korku ve ümit ortasında). Mü’min her zaman böyle olmalıdır. Âlem mütemadiyen değişmektedir. Bu değişen âlem içinde, hiçbir zaman mutlak bir ümit veya yeis söz konusu olamaz. Ümit lâzım, fakat mutlak değil..
Bu çalışmalar çok güzel bir ümittir. İnsanlar ve zaman değişiyor. İktidarımız, ancak hüsn-ü niyetimizden ibaret olabilir. Ancak niyetimizi ve ihlâsımızı kontrol altına alabiliriz. Bir dakika sonrasını bilmiyoruz. Bu ana göre, bu durum bir güzelliktir.
* Risale-i Nur’lar ve Bediüzzaman’ın hayatı dünyanın muhtelif dillerine çevrilip neşredilmektedir. Sizin tâbirinizle “kendi bağrımızdan çıkan” Nur Risâlelerinin bu fütuhatını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu büyük fütuhat, büyük bir imparatorluğun son sözleridir. Bu hareket, Osmanlı devletinin bir nevî vasiyetidir. Bediüzzaman Hazretleri, Osmanlı devletinin son temsilcisidir. Risale-i Nur’lar, Bediüzzaman Hazretlerinin insanlığa hitabesidir.
* Risale-i Nur’lara her yerde gösterilen yakın ilginin sebebi ne olabilir?
Bütün insanlığın, imana ve ihlâsa ihtiyacı vardır. Bu alâka, bu ihtiyacın bizi memnun bırakan bir ifadesidir. İnsanlığın, Bediüzzaman’ın sesine kulak vermesi lâzımdır.
* Bediüzzaman ve Nur talebelerinin iman hizmetlerindeki fedakârlığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son elli yıl içinde çeşitli felâket ve musibetlerle uyuşan geniş halk tabakalarına Hakkın ve İslâmî şuurun sesini haykıran tek mücahid, Bediüzzaman Said Nursî’dir.
Ülkemizin yüzüstü bırakılan insanları, onun Nur Risâlelerini okuyarak İslâmiyetin ne kadar aydınlık, ne kadar muhteşem ve ne derece şerefli bir inanç manzumesi olduğunu idrak ettiler. Zilletleri izzete tahavvül etti.
Mukaddes iman ateşini söndürmemek için bütün çile ve işkencelere katlandı. Sonunda dünyadan ebediyete muzaffer olarak intikal etti. Bediüzzaman; ışığı vatan sathına en çok yayılan gür bir meş’aledir. İslâmın bayrağını zinde bir imanla gelecek nesillere devretmek için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen Nur talebeleri hem sayı, hem ihlâs bakımından önde olmak vasfını muhafaza etmektedir.
* Risâle-i Nur Külliyatının dilini ve üslûbunu nasıl buluyorsunuz?
Bediüzzaman Said Nursî’nin eserlerini, ancak Said Nursî kabiliyetinde ve İslâmî kelime hazinesini onun kadar iyi bilen birisi nihayet tevil ve tefsire kalkışabilir. Bunu da ne kadar yapabileceği, yaptıktan sonra belli olur.
Risâle-i Nurları tercüme etmek mümkün değildir.
Risâle-i Nurları anlamaya çalışmak ancak, bize nasip olabilecek en büyük mükâfattır.
Risâle-i Nurun kelimeleri üzerinde oynamak kimsenin hakkı değildir, haddi de değildir.
Risâle-i Nur’da üslûp ile mânâ tam bir ahenk halindedir.
Risâle-i Nur, milletimize Rabbanî bir iltifattır.
Risâle-i Nur’un bizim ülkemizde çıkması Allah’ın bir nimetidir.
Risâle-i Nurlar haysiyetimizin bir müdafaasıdır.
(Necmeddin Şahiner, Türk ve Dünya Aydınlarının Gözüyle Nurculuk Nedir, Y. A.Yayınları, 1990)
—SON—
|