Türk milletinin yaşadığı hemen bütün coğrafyalarda yaklaşık 1000 yıldır kesintisiz şekilde okunan "Ezan–ı Muhammedî", 29 Ocak 1932'de çıkartılan bir kànunla yasaklandı.
Müslüman Türk milletini üzüntüye gark eden bu ceberrut yasak, yaklaşık 18 sene devam etti.
Bu süre zarfında, tüm Anadolu ve Trakya semâlarında Muhammedî ezân sesi sustu; yani susturuldu.
Öyle ki, gizli ezan ve kàmet okunmasına dahi müsaade edilmedi. Okuyanlar hakkında takibat yapıldı, tahkikat açıldı; pekçok mazlûm evlerinden, yahut camilerden toplanarak karakollara, yahut hapishanelere sevk edildi.
On sekiz yıllık zulümlü baskı, artık had safhaya varmıştı. Aynı şekilde, bu Müslüman halkın içindeki hasret duygusu da dindirilmez, önüne geçilmez bir raddeye çıkmıştı.
(Bu uzun süre zarfında, yasaklanan aslî ezanın yerine, şarkıya benzer ruhsuz "Türkçe ezan"ın okunması mecburiyeti getirilmişti.)
* * *
Muhammedî ezana duyulan derin hasret, 18 yıllık sürenin ardından nihayet sona erecekti. Zira, siyasî programında "hürriyet"i bayraklaştıran Demokrat Partinin iktidara gelmesi yakındı.
14 Mayıs 1950'de yapılan genel seçimden, DP büyük bir zaferle çıktı. Yasakçı CHP ise, halktan büyük bir şamar yemişti.
O tarihte iktidara gelen Demokratların ilk büyük icraatı, "Ezan–ı Muhammedî"yi serbest bırakmak, yani üzerindeki kànunî yasağı kaldırmak oldu.
Halk, bu meselede öylesine duygulu ve duyarlı yaklaşmıştı ki, ezanı yasaklayan CHP bile yelkenleri indirmek durumunda kalmıştı.
* * *
Meclis'teki ilgili komisyonda, ezan üzerindeki yasağın kaldırılması yönünde bir kànun tasarısı hazırlandı.
Bu tasarı, parti gruplarında enine boyuna tartışıldı, müzakere edildi.
Konuyla ilgili olarak, özellikle CHP grubunun alacağı tavır merak konusuydu. 15 Haziran'da toplanan parti grubunda hararetli tartışmalar yaşandı.
16 Haziran tarihli Yeni İstanbul ve 17 Haziran günkü Son Posta gazetelerinin haberine göre, CHP'nin önde gelen adamlarından Yusuf Ziya Ortaç, Cevdet Kerim İncedayı, Hasan Reşit Tankut ve arkadaşları, Arapça ezan aleyhinde konuşmalarda bulundular.
Bu menfî konuşmalarda, özellikle şu inkılâpların üzerinde durularak şu sözler sarf ediliyordu: "Ezanın yeniden Arapça okunması, yapılan inkılâplara bir ihanettir. İrticanın meydan alması için bir dâvettir. Arapça ezanın okunması halinde, devrimlerin zedeleneceği muhakkaktır."
Rijid konuşmalar bu minval üzere sürüp giderken, son olarak Şemsettin Günaltay söz alarak konuştu ve hazırlanan ezan tasarısına destek verilmesi gerektiğini söyledi.
Böylelikle parti grubundaki gergin hava yumuşamaya başladı.
* * *
İktidar kanadı olan DP grubunda da eş zamanlı olarak aynı tasarı üzerinde konuşmalar yapıldı ve 18 yıllık yasağın kaldırılması yönünde görüş birliğine varıldı.
Ertesi gün, yani 16 Haziran'daki Meclis oturumunda, hazırlanan kànun tasarısı uzun uzadıya görüşüldü. Gerek iktidar ve gerekse muhalefet cephesi, uygulanan yasağın kaldırılması gerektiği noktasında birleşti. Yapılan oylama sonucunda da, ilgili tasarı kabul edilerek, Arabî ezan üzerindeki yasak kaldırıldı.
Ezanın aslî şekliyle okunması ise, 17 Haziran günü gerçekleşti.
O gün, minarelerde okunan Muhammedî ezanı duyan milyonlarca insanın hasreti sona erdi.
O gün, milyonlarca insanın döktüğü hasret yüklü gözyaşı, adeta sel olup aktı.
Günün Tarihi
Akdeniz'de büyük zafer
16 Haziran 1535: Barbaros Hayreddin Paşanın kumandasındaki Osmanlı donanması, Akdeniz'de Haçlı donanması karşısında büyük bir zafer kazandı.
Yaklaşık 500 gemilik bir donanmadan müteşekkil Haçlı ittifakının içinde yar alan ülkeler şunlardı: Fransa, İtalya, Almanya, İspanya, Portekiz, Belçika, Malta.
Haçlı donanmasını Fransız Charles–Quint kumanda ediyordu.
Kànunî Sultan Süleyman'ın tam da İran Seferiyle meşgul olduğu bir zamanda başlayan ve ilk etapta Tunus'u işgal etmeyi hedefleyen bu büyük taarruz karşısında, nisbeten çok daha az bir kuvvetle karşı koyan ve neticede muzaffer olan Barbaros Hayreddin Paşa, özellikle bu tarihten sonra Avrupalılar'ın korkulu rüyâsı haline geldi.
Cesur bir âlim: Hızır Reis
Asıl ismi Hızır Reis olan Barbaros Hayreddin, yaklaşık bir sene evvel "Kaptanpaşa" makamına atanmıştı.
Bu yeni ve en üst makamdaki vazifesini, 12 sene müddetle, yani vefat tarihi olan 1546 yılına kadar hakkıyla yapmaya çalıştı.
Osmanlı denizciliğinin en parlak devrini yaşatan Barbaros Hayreddin Paşa, Akdeniz sâhillerinde daha evvel Osmanlı'ya saldıran veya saldırmak için fırsat kollayan hemen bütün ülkelere sırasıyla gözdağı vererek onları sindirme yoluna gitti.
Tek tek çarpışmakla Barbaros'un üstesinden gelemeyeceklerini anlayan Avrupa devletleri, bu kez Fransa'nın teşvikiyle topluca herekete geçtiler ve denizden büyük bir taarruz harekâtını başlattılar.
Büyük bir iştahla giriştikleri savaşı kaybedince de, sukût–u hayale uğradılar. Kendilerini ancak dört sene sonra toparlayabildiler.
Ancak, 28 Eylül 1538'de Preveze önlerinde yaşadıkları en büyük deniz savaşında da mağlup olunca, büsbütün ümitsizliğe kapıldılar ve uzun yıllar Osmanlı donanması ile karşı karşıya gelmemeye dikkat ettiler.
Öyle ki, Avrupalılar, çocuklarını bile "Barbaros geliyor" diye korkutur hale geldiler.
5 Temmuz 1546 tarihinde vefat eden Barbaros Hayreddin Paşa, aynı zamanda âlim ve cesur bir kumandandı. İri yapılı, kumral tenli, saçı, sakalı, kaşları ve kirpikleri çok gür olup kızıl renkliydi. Ömrü denizlerde geçtiği için, Rumca, Arapça, İspanyolca, İtalyanca ve Fransızca gibi Akdeniz dillerini gayet iyi bilirdi.
Hızır Reis Hayreddin Paşanın türbesi, sağlığında kendi imkânlarıyla Beşiktaş'ta yaptırmış olduğu medresenin yanındadır.
16.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|