Bilim ve araştırma başlığında müzakerelerin açılmasıyla AB yolunda kritik bir dönemeç daha aşıldı ve böylece üyelik hedefine doğru bir adım daha atılmış oldu.
Tabiî, bu virajı almak da kolay olmadı.
Daha önce, adaylığımızın ilân edildiği 11 Aralık 1999’da, müzakerelere başlama tarihinin açıklandığı 17 Aralık 2004’te ve müzakerelerin ön aşaması olan taramaları başlatma kararının alındığı 3 Ekim 2005’te yaşadıklarımız, bu aşamada da tekrarlandı.
Son dakikaya kadar “Acaba olacak mı, olmayacak mı?” telâşı ve tedirginliği yaşandı.
Veya bilinçli olarak o görüntü verildi.
Ama sonuç olarak hadise yine kendi mecrasında şekillenmeye devam etti, “mutlu son”a ulaşıldı.
Daha önce 3 Ekim’de olduğu gibi bu defa da yine Rum engeli sıkıntı çıkardı.
Rumlar, üstelik Yunan Dışişleri Bakanının Türkiye’de sıcak mesajlar verdiği bir ortamda kendi tavırlarını sürdürdüler.
Gerçi bunun şaşılacak bir tarafı yok. Zira AB’nin Kıbrıs sorunu çözülmeden tek yanlı olarak içine aldığı Rumların, birliğe üye olarak elde ettikleri avantaj ve kozları Türkiye’ye karşı kullanmaları beklenen bir sonuç.
Bu çerçevede liman krizi de en geç sonbaharda, tehiri imkânsız biçimde yine gündeme gelecek ve nitekim Türkiye, limanlarını Rumlara açma meselesini bir taraftan pazarlık konusu olarak elinde tutuyor görüntüsü verirken diğer taraftan kendi kamuoyunu limanların açılmasına alıştırma hazırlığında.
Rumları tanıma meselesi de böyle bir süreçte neticeye bağlanacak konulardan biri.
Ve bilim araştırma başlığında müzakerelerin açılmasını dahi, kendi taleplerini Türkiye’ye kabul ettirmek için bir koz olarak kullanan Rumların bu politikasının, şimdi sonuç alamasa bile en azından yıl sonuna doğru tekrar kızışacak olan pazarlıklara yönelik bir tahkimat olduğu ifade edilmekte.
Bu noktada Ankara’nın “Gelmeyiz, masaya oturmayız” diye rest çekme şansı yok.
Zaten diplomaside geçerliliği olmayan bu “temelsiz ve hamasî rest politikası”nın Türkiye’yi götüreceği yer hiç de aydınlık bir yer değil. Onun için, AB’ye vücut veren ve birliği adım adım genişleterek bugünkü noktaya getiren ortak akıl Rumları tek başına AB’ye alırken işlemediyse dahi, şimdi Türkiye’yi kendi haline bırakmanın risklerini göze alamadığı için hadiseye bir defa daha müdahale ederek müzakere sürecini resmen başlattı.
Ancak geride 34 başlık daha var. Ve AB konusundaki heyecanını kaybetmekle eleştirilen hükümetin nefesinin bütün bu başlıkları sonuçlandırmaya kâfi geleceği hayli şüpheli.
Nitekim bu etapta bilim ve araştırma ile birlikte eğitim ve kültür başlığında da müzakereler açılabilirdi. Ancak Ankara bu konudaki tutum belgesini Brüksel’e sadece iki hafta önce gönderdiği ve AB tarafına yeterli zaman bırakmadığı için, bu başlıkla ilgili müzakerelerin açılması sonraki döneme kaldı.
Sancılı alanlardan yargıda ise taramalara dahi başlanmış değil. Sebebi, Türkiye’nin bu konudaki AB tavsiyelerine uymaması.
AB süreci bu şekilde nasıl ilerleyecek?
14.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|