Son sözü yine en başta söylemek durumunda kaldık: Namazda gözü olmayanların, ezanda kulağı olur mu?
‘Bir kısım medya’ zaman zaman olduğu gibi yine suret-i haktan görünerek, güya iyi niyetle Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (asm) ait olmadığı halde ona ait olduğu söylenen ‘hadis’leri, sözleri, ifadeleri, tavsiyeleri kitaplardan ‘temizleme’ye karar verildiğini müjdeliyor! (Hürriyet, 17 Haziran 2006)
Bu yayınların iyi niyetle yapıldığını söylemek hayli zordur. En başta şu sorunun cevabının verilmesi lâzım: Bu yayınları yapanlar, ‘gerçek olmayan hadisler’in ayıklanmasından ortaya çıkacak ‘gerçek ve doğru hadis’lere göre amel edecekler mi? Yani, gözleri ‘gerçek hadisler’de midir? Hz. Peygamberin hadisleriyle tavsiye ettiği hayat tarzını yaşamamaları, ona uymamaları; ‘mevcut hadislerin gerçek olmadığı şüphesi’ne mi dayanıyor?
Peygamberimize ait olmadığı halde ona atfedilenler bazı ‘hadis’lerin olduğu şeklindeki tartışma elbette bu günün konusu değildir. Uzun yıllardan beri bu konular tartışılmış ve ‘şüpheli hadisler’ ile ‘gerçek olan’lar işin ehli olan uzmanlarca/âlimlerce büyük ölçüde ayıklanmıştır. Bu konuda ciltler dolusu eserler yazılmış, bir anlamda yapılması gereken her şey yapılmıştır. Buna rağmen ‘şüpheli hadisler’ olsa bile bunların ayıklanması ‘ben yaptım oldu’ anlayışıyla olmaz. Türkiye’de yaşanan pek çok sıkıntının gündeme getirilmemesi, onun yerine böyle teferruat konularının manşetlere taşınması her halde iyi niyetle izah edilemez. ‘Doğru olan ve olmayan hadislerin tasnifi’ işinden önce yapılması gereken çok iş var. Bir kaç gün önce yapılan “Türkiye’de Sosyal Tercihler Araştırması”na katılanların yüzde 25’i, “Türkiye’de dindar insanlara baskı yapıldığını” düşünüyor. Uygulanan kanunsuz başörtüsü yasağını bir yana bıraktık, Diyanet İşleri Başkanlığı ‘baskı var’ diyen yüzde 25’i düşünmeli ve bu konulara çare aramalı değil midir? Milletin yaşadığı sıkıntıları bir yana atıp, gündemde olmayan konuları ‘manşet’lere taşımak hayli ilginç.
Bu yaklaşım, sıkıntıların kaynağını yanlış yerde aramanın göstergesidir. Haberlerin satır aralarında, “Kadına yönelik şiddetin kaynağında bu ‘hadis’lerin olduğu” ima edilmeye çalışılıyor. Güya bu ‘yanlış hadis’ler ayıklanırsa kadına şiddet sona erecekmiş.
Kadınlar başta olmak üzere toplumun pek çok kesimine ‘şiddet’ uygulandığı doğrudur. Ama bu şiddetin kaynağını ‘hadis’lerde (velev ki ‘yanlış hadisler’ olsun) aramak tamamen yanlış ve yanıltmacadır.
“Şiddet sona ersin” diyenler gerçekten bu beyanlarında samîmî iseler, hiç bir bahane aramadan “İslâmın ter-ü taze esasları”na sarılmalıdırlar. Kendilerinin sarılmasını bir yana bırakalım, bu esaslara sarılmak isteyenlere engel ve gölge olmamalıdırlar.
Gazetelerden televizyonlara kadar her yerde ‘şiddet’in hakim olduğu bir toplumda ‘kadına/çocuğa karşı şiddet’ sona erebilir mi? Bin bir türlü yolla toplumu dejenere edenlerin sayesinde ‘kitap okuyan’ mı kaldı ki, şiddetin kaynağı ‘sahte hadis’ler olsun?
Tekrarlayalım: Gerçekten ehil olanlarca —varsa eğer— ‘uydurma hadisler’in ayıklanmasına evet. Ama Türkiye’nin bugünkü gündemi bu değil ve olmamalı. Hem böyle işler ancak temiz bir ‘niyet’le mümkündür. Tabiî ki kalplerde olanı bizler bilemeyiz. Ama yaşayıp gördüklerimiz bu ‘kampanya’ya şüphe ile yaklaşmamızı gerektiriyor...
19.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|