“Garibanları yaktılar.”
Şemdinli’de, Yüksekova’da görev yapan özel kuvvetler mensuplarının Şemdinli olaylarıyla ilgili olarak astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz hakkında verilen hapis cezasına ilişkin ilk sözleri bunlardı.
“Biz burada üç-beş soysuzun devleti bölmemesi için hayatımızı ortaya koyarken, devletimiz bölücüyü değil, bizi cezalandırıyor” diyenlerin de az olmadığını sanıyorum.
Mehmet Ali Ağca, Abdi İpekçi suikastinden sonra kaçıp Abdullah Çatlı’nın çatı katındaki evine sığındığı zaman da Çatlı, “Garibanı yaktılar” demişti.
Bölgede görev yapan güvenlik güçlerinin psikolojisini yansıtması açısından aşağıdaki satırları yansıtmak istiyorum.
“Mayına basan aracın içinden, tam on dört metre uzağa fırlayan bir arkadaşınız oldu mu sizin? “Yenge vallahi az önce yanımda oturuyordu, şimdi dışarı çıktı” diye yalan söylediniz mi karısına?
Gomane tepesinin zirvesinden, içinde eşinizin, çocuğunuzun bulunduğu lojmana doğru yanarak gidip evinizin duvarında patlayan RPG-7’leri izlediniz mi siz?
Ama yine de bulunduğunuz görev yerini terk etmeden, acaba öldüler mi, yaralandılar mı, diye sabaha kadar hiçbir haber alamadan beklediniz mi?
“Ben bu insanlar rahat uyusun diye buradayım, ama neden benim aileme saldırıyorlar” diye düşündünüz mü hiç.
Tabancanızı evinizde bırakıp “Bir şey olursa, eve girmeye çalışırlarsa gerekeni yap, son iki mermiyi de kendinize ayırın, ellerine sağ geçme” diyerek her defasında eşinizle helâlleşip çıktınız mı evden, ya da böyle bir tanıdığınız oldu mu?
Bu duygu yüklü satırlarda anlatılan hayatı yaşayanlar elbette ki, vatan hainleri ile aynı safa konulduklarını, hatta vatanı satan üç-beş şerefsiz ödüllendirilirken, kendilerinin cezalandırıldığını düşünebilirler. O psikolojinin içinde olduklarından şüphem yoktur. Ancak görev yerini terk etmediği için buzlu sularda ayakları sakat kalıp, malûlen emekli olma durumunda kalan, dağları aşarken mayından kopan bacağıyla yerinden kalkamaz hale gelen gerçek kahramanların sırtından devlet içinde devlet olmaya soyunanlar, ellerindeki gücü yargısız infazlar, uyuşturucu ve kumarhaneler için kullanan Susurluk tipi yapılanmalar asıl bu kahramanlarımıza zarar veriyor. Onların şerefli mücadelelerine, leke bulaştırıyorlar. Olayı hamasetin dışına çıkarıp, bir de bu gözle bakmakta fayda var. Hukukun dışına çıkanlar asıl zararı, Şemdinli’nin Efkar Tepesinde, Gomane’de yetinmeyip, Kuzey Irak’ı, Kandili mekân belleyenlere veriyorlar.
Susurluk’ta üç-beş yıl hapis cezaları verilmiş, bir kaç Özel harekâtçı cezaevine girip, çıktıklarında ise Türk bayrakları ile kahramanlar gibi karşılanmıştı. Susurlukçuları “Türkiye sizinle gurur duyuyor” sloganları ile cezaevlerinin kapısında karşılayıp, kollarına girenlerin daha sonra başka çetelerin içinde çıktığına şahit olduk.
Dün Şemdinli meydanında insanlar, “Ferhat Sarıkaya ihraç edildiğinde bu iş de Susurluk’a dönecek diye düşünüyorduk, ama adalete olan güvenimiz geldi” diyorlardı. Devletine, adaletine güvenmeyen insanlar, bölgeler oluşturup, daha sonra genç fidanları ölüme göndermek çare olsaydı şimdiye kadar olurdu. O insanların dağlarını beklemek değil, kalplerinde adalete olan güveni temin edip, yüreklerini kazanmak önemli.
Evet çok önemli bir nokta. Şemdinli dâvâsında, Susurluk’un bir benzeri yaşanmadı. Önce Savcı Sarıkaya çok net bir fotoğraf koydu Türkiye’nin önüne. Ardından yıllara yayılmayan, zaman aşımına sokulmayan ciddî bir yargılama gerçekleştirildi.
Elbette ki Şemdinli, Susurluk gibi olmamalıydı.
Elbette ki 3 Ekim’de AB’den tam üyelik sözü alan 12 Haziran’da AB ile tam üyelik müzakereleri başlatan, AİHM’in kararlarını iç hukukunun üstünde tutan Türkiye’de Şemdinli cezalandırılmalıydı.
Peki Savcı Sarıkaya’nın hazırladığı iddianameye göre bu kararlar alındığına göre, savcı hakkında jet hızıyla ihraç kararı veren Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri ne düşünüyorlar acaba? Mahkeme heyeti hakkında da bir ihraç gündemlerinde var mı?
Son bir nokta daha. Eğer Başbakan Erdoğan’ın baskıları olmasa, Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında da dâvâ açılıp, rütbe ilerlemesi durdurulsa, 30 Ağustos’daki Genelkurmay Başkanlığının önü kesilse ne olurdu? Şimdi bazı bakanlar kararname imzalamayacak, Büyükanıt’ın önü kesilecek diye zarf atarken, bir yandan da yaşadıkları endişe ve paniği dışa vuruyorlar, ama bu durumda Büyükanıt’a en büyük ikbal kapısını açan kişinin Erdoğan olduğu dikkatinizi çekti mi?
“İyi çocuklar” dediği kişilerin 39 yıl ağır hapis cezasına çarptırılması karşısında Büyükanıt Paşa neler hissetti acaba?
21.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|