Öyle bir hayat sür ki arkandan seni rahmet, minnet ve hayırla ansınlar; vefatını ahlâk, fazilet ve insanlığını yâd ederek, âdetâ “bir âlimin ölümü âlemin ölümüdür” nev’inden büyük bir kayıp olarak görsünler.
Öyle bir hayat sür ki gidişine sadece yer değil, gökler bile ağlasın.
Çağlar geçtiği halde hâlâ rahmet, şükran, selâmla anılan başta gönüller sultanı Kâinatın Efendisi Efendimiz (a.s.m.) olmak üzere onu örnek alan nice insan bu özellikleriyle gözler kamaştırarak, gönüllerde taht kurarak yaşayıp gittiler.
Önceden bir köle iken Resûlullah tarafından evlâtlık edinilen, hürriyetine kavuşturulan Zeyd bin Harise’nin izini babaları bulup fidye karşılığında almak üzere geldiklerinde, Resûl-ü Ekrem ister kendi yanında kalmak, ister babasının yanına gitmekle serbest bıraktığında Hz. Zeyd, öz babası yerine Peygamberimizi tercih etmiş ve şöyle demişti: “Ben Efendimin yanında öyle şeyler gördüm ki, bunları hiçbir şeye ve kimseye tercih edemem.”1
Umman hükümdarı el-Culendî’ye Resûlullahın dâveti ulaştığında da hükümdarın ilk yaptığı iş, Resûlullah hakkında bilgi toplamak olmuş, sonra da bilgiler ışığında şu hükme varmıştı: “Allah bana bir ümmî Peygamberi göstermiştir. O Peygamber ki hiçbir iyiliği ilk defa kendisi uygulamaksızın emretmiyor. Hiçbir kötülükten de kendisi terk etmeksizin sakındırmıyor.” Sonra da hükümdar onun mutlaka gâlip geleceğini, buna kimsenin engel olamayacağını söylüyor ve şu cümleleri ekliyordu: “O ahde vefâ gösterir, va’dini yerine getirir. Ben kesinlikle kabul ediyorum ki o bir peygamberdir.”2
İslâm büyükleri de gıptayla bakılan özelliklerini hep Kâinatın Efendisinden almışlardı.
Çağımız da böyle örnek insanlara hasret! İslâmı bütün samimiyetiyle yaşayacak insanlara!
Peki, buna nasıl ulaşılacak?
“Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba-ı Kur’ândır”3 tespiti çerçevesinde Kur’ân’a tâbi olarak.
Kur’ân’a tabi olunduğunda da meyveleri bir bir toplanacak.
Evet, “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakâik-ı îmaniyenin [îman hakikatlerinin] kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek [yaşayışımızla göstersek], sâir dinlerin tâbîleri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler, belki küre-i Arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehalet edecekler.”4
Başka yol var mı?
Dipnotlar:
1- Tabakat, 3:42.
2- Said Havva, Resûl, 1:54, 55.
3- Mektûbât, s. 517.
4- Hutbe-i Şamiye, s. 20.
22.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|