Önemli şahsiyetler gerek emniyet birimleri, gerekse medya tarafından dikkatle takip edilir. Sözleri, fiilleri, hattâ davranış ve mimikleri bile kamera alınır. Bundan ötürüdür ki, politikacılar veya önemli mevkii işgal eden şahsiyetler, sarf edecekleri cümlelere, kelimelere dikkat eder; adımlarını hesaplayarak atarlar.
Yaratıklar içinde en mühim, en şerefli, en önemli varlık insandır. Onun için her fiili, her hareketi, her konuşması kaydedilir. Bu açıdan bakıldığında duâsı da önemlidir. Duâsının kabul olması da bu öneminden gelmektedir. Ancak, duâsıyla, başta Dâî (Dâvet eden, çağıran), Mucîb (Cevap veren), Rahman (Canlı-cansız, inançlı-inançsız her şeyi, herkesi besleyen), Rahîm (Acıyan, yardım eden) olan Cenâb-ı Hakkın Esma-i Hüsnâ’sının kapsam alanına girmeli.
Kur’ân’da, duâ etmeyen insanın bir değerinin olmadığı vurgulanır. Çöllerin ücra köşelerinde, kuş konmaz, kervan geçmez dağ başlarında, mağaralarda, ormanların derinliklerinde yaşayan, inzivaya çekilen ve hiçbir şekilde irtibat kurmayan bir insanı düşününüz. Sosyal hayatla ilgisini kesmiştir. Ne hemcinsleri, ne yöneticiler, ne de adâlet mekanizmalarıyla herhangi bir irtibatı, bir alış-verişi vardır. Ne onlardan bir isteği, ne bir beklentisi... Böyle birisinin insanlar, yöneticiler ve toplumun gözünde ne önemi vardır?
Bir kul olarak Yaratıcısına duâ ile sığınmayan, müracaat etmeyen insanın durumu da ondan farksızdır. İşte insanlığa inen son İlâhî mesajda, “Duânız olmasa ne ehemmiyetiniz var?”1 diye sorulmasının sebeplerinden birisi bu olmalı. Bu, aynı zamanda duânın ve dolayısıyla varoluşun sırrına işârettir.
Duâ, Rabbini hatırlamak ve Ona iltica etmenin yanında, yalnızca sıkıntı ve problemlerle karşılaşıldığında ifa edilecek bir ibâdet değildir. Duâlarımız, iyi ve kötü günde, ferah ve mutluluk anlarımızda, hem dünya, hem de sonsuz hayat için, her zaman ve zeminde, her şartta Yaratana muhatap olma, Onunla konuşma, Ona müracaat etme, Ona sığınma, Ona bir anlamda tekmil vermektir.
Bunun yanında insan duâ etmek zorunda. Çünkü, son derece âciz ve fakirdir. Her an sıkıntı, problem, hastalık, felâket ve ölüm gerçeğiyle karşı karşıya. Dünyanın en güçlüsü, en zengini, en itibarlısı, en bilgilisi de olsa, onu, otuz bin defa büyütülen ve ancak mikroskopla görülen bir mikrop, bir virüs yerden yere seriyorsa duâdan başka ne yapabilir?
Duâ ile Allah’a yaklaşan, Onu sevindirir, merhamet, sevgi ve yardımını hak eder: “Kullarım Beni senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Benden isteyenin isteğine cevap veririm.”2 “Allah’ın, kulun bağışlanma dilemesinden duyduğu sevinç, birinizin çölde kaybettiği devesini bulmasından duyduğu sevinçten daha fazladır.”3 “O daima yaşayandır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O halde O’na dininde samîmiyet erbâbı olarak ‘Hamd olsun kâinâtın Rabbi olan Allah’a’ (diye) duâ edin...”4
Dipnotlar:
1- Kur’ân, Furkan, 77; 2- Kur’ân, Bakara, 186; 3- Câmiü’s-Sağîr, Hadîs No., 7192; 4- Kur’ân, Mü’min, 65.
23.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|