Dünyaya gönderilişimizin sebebi öğrenerek ve ruhumuzu terbiye ederek tekâmül ile gelişmek ve ihtiyaçlarımızı sonsuz Kudret Sahibi’nden duâ diliyle istemektir. Özetle, esas vazifemiz imândan sonra ilim ile gelişmek ve duâdır. Nasıl ki, bebek ve çocuk, eli yetişemediği birşeyi anne-babasından ağlayarak istediği gibi; kul da, acz ile fakr diliyle Rabbine sığınarak Hâlıkından ister.1 En kestirme, en etkili isteme şekli ve en büyük sığınak vesîlesi ise, duâdır.
Keza, maddî-mânevî yapımız, yâni, bedenimiz/organlarımız, ruhumuz/duygularımız, beynimiz/zihnimiz de düşünmek, araştırmak, incelemek, istemek, talep etmek, duâ etmek için programlanmış, dizayn edilmiştir. Zira, Kadir-i Mutlak, insanı çok dairelerle ilgili bir vaziyette yaratmıştır. En küçük ve en basit bir dairede, insanın eli yetişebilecek kadar bir seçme hakkı, bir iktidar vermiş. Bu da gösteriyor ki, Ferşten Arşa, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi, yalnız duâdır.
Meseleye hangi açıdan bakarsak bakalım, tüm pencereler ilim ve duâya açılıyor. Yaratılışımızın sebebi, yemek-içmek, şehvet gücümüzü tatmin etmek ve lezzet peşinde koşmak olamaz. Hatta bu konuda, yani dünyevî zevkler konusunda, bazı hayvanlar bizden daha ileridir. Çünkü, bâzı varlıklar ve hayvanlar ağırlıklarının onlarca katı kadar yer; bir oturuşta 150-200 litre su içer; günde yüzlerce kez çiftleşir! Demek ki, insan olarak yaratılışımızın asıl sebebi asla, yemek, içmek, cinsi ihtiyaçları karşılamak olamaz.
Ki, nefsimizin tüm arzularını yerine getirsek, ihtiyaçlarını karşılasak bile, gerçek mutluluğu yakalayamayız. Çünkü, akıl, kalb, vicdan gibi sâir duygu ve lâtifelerimiz de gıdalarını ister. Meselâ, göz görmekten hoşlandığı gibi; akıl, delil ve belgelere bakarak doyar; kalb sonsuz bir sevgi; vicdan sayısız nimetleri verene teşekkürle tatmin olur, huzûr bulur.
Şu halde, odaklaşmamız; “Kimin merhametiyle böyle hakîmâne idare olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikàne terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin lûtuflarıyla böyle nâzeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum?” diye bilmek ve binden ancak birisine elimizin yetişemediği ihtiyaçlarımızı bütün istekleri kabul eden, ihtiyaçlarımızı karşılayan Rabbimizden, acz ve fakr, hal, istidat, fiil, söz, ilim diliyle istemek, talep etmektir.
Özetle bu âleme ilim ve duâ vâsıtasıyla tekâmül etmek, olgunlaşmak için gelmişiz. Mahiyet ve istidat (potansiyel yetenek) itibâriyle tekâmül dahil her şey, ilme bağlıdır. Allah’a imân ve ibâdet için yaratıldığımıza göre (bütün ilmî, teknolojik çalışmalar, tefekkür ve ibadettir) duâya durmalıyız. Çünkü, yaratılışın esası, kulluğun özüdür.
Dipnot:
1. Mesnevî-i Nuriye, s. 95.
20.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|