AB ile müzakerelerin başka sebeplerle sancılı açıldığı bilim ve araştırma faslı için öteden beri “en kolay başlık” deniliyordu. Ama bu kolaylık herhalde Türkiye’nin bilim ve araştırmada herşeyi hallettiği, çok ileri noktalara ulaştığı ve bu alanda AB kriterlerini yakaladığı anlamına gelmiyor.
Zaten bilim ve araştırmada da çağın gerisinde olduğumuzun tartışılacak bir yanı yok.
Muhtemelen, bu bahisteki AB kriterleri ayrıca tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık, net ve belli olduğu için, bilim ve araştırma müzakereleri bir çırpıda açılıp kapandı.
Aynı şey, herhalde sıradaki fasıl olan eğitim ve kültür başlığında da tekrarlanacak.
Tabiî, bilim, araştırma ve eğitim konularındaki müzakerelerde şimdilik sesini çıkarmayan bizdeki mâlûm yasakçı, ceberut ve ideolojik zihniyetin ortaya koyduğu engellerin süreç içerisinde aşılıp aşılamayacağını, hep birlikte yaşayarak göreceğiz.
Mâlûm, o zihniyette oyun çok. Elinin zayıf olduğu, AB’ye karşı fazla birşey söyleyemeyeceği bilim, araştırma ve eğitim gibi alanlarda sesini çıkarmaz; ancak orada yapamadığını meselâ şu son günlerde olduğu gibi Kıbrıs meselesini veya asker-sivil ilişkileri gibi netameli başka konuları kullanarak yapabilir ve süreci bu şekilde sabote etmeye çalışabilir.
Onun için, meseleyi tek tek başlıklarla sınırlamayıp, bütün olarak takip etmek şart.
Sürecin anahtar kavramı ise reformlar.
Bilindiği gibi, hükümet bu noktada ilk iki yılda sergilediği performansı 17 Aralık’tan sonra kaybetmekle eleştiriliyor. Çünkü o tarihten bu yana hiçbir yeni adım atmadı.
Oysa tam tersinin olması, AB’den müzakere tarihi almanın verdiği motivasyonla reformları daha ileri noktalara taşıyıp uygulamayı da o yönde pekiştirmesi beklenirdi.
Her fırsatta tekrarlanan “Bu reformları AB istediği için değil, kendi halkımız için yapıyoruz” söylemleri de bunu gerektirirdi.
Ama bakıyoruz, hem reformlarda kayda değer bir kıpırdanma yok, hem de tam tersine TMK ile Polis Vazife ve Selâhiyetleri ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunlarını kelimenin tam anlamıyla “geri dönüş” olacak şekilde değiştirmek için—üstelik yoğun tepkilere rağmen—ısrarlı girişimler var.
9. reform paketi adıyla gündeme getirilenlerin ise çoğu demokratikleşmeyle alâkası olmayan teknik nitelikteki düzenlemeler.
Ve bu paket için “Tatilden önce mutlaka çıkacak” gibi bir talimat ve kararlılığın varlığından hiç söz edilmezken, özellikle TMK bahsinde ısrarlı bir takipçilik sergileniyor.
Öyle ki, Başbakan Genelkurmay Başkanıyla yaptığı sürpriz görüşmeden sonra aynı gece kurmaylarını çağırıp “TMK’yı hızlandırın” talimatı veriyor ve ardından AKP sözcüleri “Bu kanun çıkmadan Meclis tatile girmeyecek” gibisinden açıklamalar yapıyorlar.
Ve tam da bu ortamda Başbakanın Kıbrıs meselesine tahkimat yaparak “Hayret birşey, müzakereler durursa durur. Gerekirse AB’den vazgeçeriz, ama Kıbrıs’tan vazgeçmeyiz” mesajı vermesi, resmi tamamlıyor.
Sonuç: “AKP ile buraya kadar” mı?
20.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|