Uzun müddettir, gelen mesajlara cevap yazamıyordum. Değerli okuyucularımız bizi bağışlasın...
Gönderdiğiniz mesajları ayıklayarak, kısaca bu sütuna aktarmayı bir vazife biliyorum.
Almanya’ya bir iş için giden Mehmet Yağcı şu mesajı göndermiş: “Sevgili Davut Bey, bu gün TK1505, Istanbul-Nürnberg uçağı ile Almanya ya geldim. 5 yıldır Almanya da işlerim var.
“Bak adamların bize yaptığına; Uçaktan iner inmez, Alman polisi, geçen herkesi köpeğine koklatıyor. Biz potansiyel eroinci, kokainci muamelesi görmekteyiz! İnsanlığı ve onurunu ayaklar altına alıyorlar.
“Kendimi Nazi Almanyasında trenden inip kampa sokulan Yahudi gibi hissettim... Sanırım aynı duyguları birçok kişi yaşadı. Bu halk bu kadar ezilir mi?”
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
İsmini vermeyeceğim bir okuyucumuzun mesajı şu: “Merhabalar Davut Bey... Ben sizden cumhurbaşkanlığı seçimi için başbakanın aday olmasını engelleyecek belge olsa bu belgeyle kimler ilgilenir? Böyle bir belge o kişilerin çok işine yararmış, bu konu hakkında detaylı bilgi almak istiyorum. Bana bu konuda değerli vaktinizi ayırıp yardımcı olur musunuz? Şimdiden teşekkür eder saygılar sunuyorum” diye yazmış. Sanıyorum bu konuda yardımcı olamayacağım. Çünkü sahamın dışında bir çalışma...
MEYVE VEREN AĞAÇ...
Bir başka okuyumuz ise;
“Meyve veren ağaç taşlanır demiş atalarımız. Çok da güzel söylemişler. Ancak Ferhan Şensoy ve Tuncay Özkan gibiler adeta taş değil, kaya atma yarışına girişmiş... Allah ıslâh eylesin başka ne diyelim.”
MUSTAFA NECATİ SEPETÇİOĞLU
Bu arada bir duyuru mesajını sizlere aktarayım:
Zile Belediyesi ile Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği, Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun adını yaşatmak için her yıl “Uluslararası Tarihî Roman Yarışması” düzenliyor. İlgilenen “genç edebiyatçı”lar için bu bir fırsat.. Haydi kaleme sarılın. Kimbilir belki, “Mustafa Necati Sepetçioğlu Edebiyat Ödülü” sizin olabilir.
BATILI TASVİR...
“Merhaba Davut Ağabey, inşallah iyisinizdir. Hakikati, olaylar eşliğinde yorumlayan yazılarınızı tebrik ederim.
“Ağabey, bazen batılı tasvir ettiğinizi düşünüyorum. Veya rating adı altında yapılan rezaletleri anlattıkça bu da bir nevî reklâm oluyor. Ve o saçma kişi ve olaylar gündemden düşmüyor.
“Aslında ahmak-üs sükuta en elyak olan kimseler... Bizim evde hâlâ TV yok, Elhamdülillah... Bunu bir nimet olarak görüyorum. TV izleyenler kısır bir dünya kurmuşlar kendilerine. Şimdi benim bu TV kültürünü bilmemem mi anormal, yoksa onların her şeyi bilmeleri mi?
“Bu babtan olarak TV’yi kullanmayı abes görüyorum. Belki birkaç nesli kaybetmemize neden olan televizyona bu önem çok...
“Bütün bunları niye yazdım. Geçen Pazarola’da hangi sunucunun daha iyi olduğuna benzer bir bölüm vardı. Şimdi benim bunları bilmem için hayli iyi bir tv izleyicisi olmam gerek. TV’nin yaptığı tahribat ortada. Daimi bir TV izleyicisi olsam—zaten şu zamanda bu halde binlerce günah ve tehlike içerisindeyiz—daha kötü olurdum... Bizim değerlerimiz, bizim ezberimiz farklı olmalı... Çalışmalarınızda başarılar.”
Zübeyir kardeş, o bahsini ettiğiniz bir “mizah” yazısıydı. Zaten bizim “kastımız” şu sizin söylediklerinizi hicvetmekti. Yani televizyon kültürünün aslında o kadar önemli olmadığını anlatabilmekti... Değerli fikirleriniz için teşekkür.
TEOMAN’IN İKİLEMİ
Zübeyde Korkmaz, Şarkıcı Teoman’ın içine düştüğü ikilemi anlatan bir röportaj göndermiş.
Teoman’ın: “Ben baştan diyorum ki Hz. Muhammed’le tanışsaydım onu severdim. Hz. İsa ile tanışsam onu da severdim...
“Benim içimde bir Tanrı kavramı var; ama onu fazla didiklememeye çalışıyorum. İslâm benim için annemin, babamın, dedemin, dostlarımın dinidir. Sevdiklerimin sevdiği bir şeyi ben de sevebilirim. Sevdiklerim önem verip, hayatlarını ona göre inşa ettikleri için, dinin biraz kollanmasının gerekli olduğunu, hiçbir şekilde incitilmemesi, hakaret edilmemesinin gerekli olduğunu düşünüyorum” diyen sözlerinin altını çiziyorum. İnşallah kafasındaki bulutları dağıtır da, gerçeği ve hakikati görür.
Korkmaz’a teşekkür.
05.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|