Bülent Ecevit bu dünyadan göçüp giderken, anlaşılan o ki beraberinde de bazı şeyleri götürdü. Bunlardan biri, hiç şüphesiz "had bildirme refleksi"dir.
Meclis'te başı örtülü bir kadın milletvekilini gördüğü anda, derhal harekete geçti ve pür hiddet kürsüyü zapt ederek bir "had bildirme refleksi"ni harekete geçirmeyi başardı.
Hatırlarda tazedir; hemen o akşam Ankara'da mukim bazı kokonalar ile ikona sevenler Meclis binasına doğru koşar adım yürüyüşe geçtiler. Meclis'in kapılarını zorlayanlar bile oldu.
Aynı anda, Türkiye'nin muhtelif merkezlerinde de benzer hareketlenmeler yaşandı.
O gergin tablo şu gerçeğin bir ifadesiydi: Bülent Ecevit gibi karizmatik bir lider, dindarlık ve Kemalizm gibi konularda toplumun belli bazı kesimlerini tahrik edebiliyor, hatta "had bildirme" refleksini dahi kolaylıkla uyandırabiliyordu.
Dolayısıyla, kim ne yapacaksa, kim ne diyecekse, Ecevit'in tavrını hesaba katmak durumunda hissediyordu kendini.
Had bildirmenin son temsilcisi olan Ecevit gittikten sonra ise, çoğu kimse serbest konuşma hususunda rahatça bir nefes aldı.
İşte bakın, son haftalarda konuşan konuşana. İsteyen tabulara ilişiyor, isteyen totemlere...
Kimse de çıkıp onları durdurmaya güç kuvvet yetiremiyor.
Zira Ecevit, bu alanda karizmatik son temsilciydi. Geride kalanları ise, hiçkimse takmıyor bile.
Göreceksiniz, birçok Türk aydını, yıllardan beri söyleyemediği bazı gerçekleri, bundan sonra hiç çekinmeden dile getirmeye çalışacak.
N'oldu?
Gurbetçi bedduacı şarkıcıya n'oldu?
"Gurbetçi şarkıcı" olarak bilinen, ama daha çok bedduâ yüklü "Allah belanı versin" isimli şarkısıyla şöhret bulan İsmail YK, yaklaşık iki haftadır tedavi görüyor.
Alınan bilgilere göre, sanatçı "yüz felci" geçirdi.
Allah esirgesin, acaba birileri onun şarkısını ona hitaben mi okudu, ne?
Sanatçı YK, kendi adına açmış olduğu resmî internet sitesinde, sevenlerine seslenerek "Duâlarınızı eksik etmeyin" diyor.
Duâ etmek, elbette ki çok iyi, çok güzel bir meziyettir.
Bedduâ ise—Allah korusun—çok fenâ bir haslettir.
Bedduâyı sevenlerinin dillerine pelesenk ettiren İsmail YK, bakalım onları bu kez duâ etmeye yönlendirebilecek mi?
Günün Tarihi
5 Aralık 1934: Anayasa'da (Teşkilât–ı Esasiye Kànunu) yapılan bir kànun değişikliğiyle, Türk kadınlarına milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı.
Millet Meclisi tarafından 3 Nisan 1930'da kabul edilen bir kànunla, kadınların belediye seçimlerine katılma hakkı, 26 Ekim 1932'de ise kadına muhtar, köy ihtiyar heyeti âzalığına seçilme ve seçme hakkı tanınmış oldu.
Bu yöndeki bir diğer kànun değişikliği de, 8 Ekim günkü Meclis oturumunda kabul edildi. Yeni kànun, 5 Aralık'ta yürürlüğe girdi.
8 Şubat 1935'te ise, milletvekili genel seçimleri yapıldı. (1 Mart'ta toplanan Meclis'te tam 18 kadın milletvekilinin yer aldığı tesbit edildi.)
Bu yılki seçime de, yine tek parti, yani bir tek CHP katıldı. Zaten başka parti yoktu. Çünkü, Türkiye'de demokrasi denen sosyal nimet yoktu.
Buna rağmen, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmiş olması, adeta demokrasiden de üstün bir gelişme imiş gibi lanse edildi.
Evet, kadınların da tıpkı erkekler gibi seçme ve seçilme hakkı kâğıt üzerinde tanınmış oldu.
Ancak, bu tarihlerde (1923–1946) ne kadınların, ne de erkekleri herhangi bir partiyi seçme hakları bulunuyordu.
Evet, bu traji–komik duruma göre, yaşı müsait olan her vatandaşın seçme ve seçilme hakkı vardı güyâ; ancak, hiçbir vatandaşın farklı bir partiyi tercih etme gibi bir hakkı yoktu.
Bu garabet, 1946 seçimlerine kadar devam etti.
Avrupa ülkelerinin zorlamasıyla çok partili hayata geçildiği bu dönemde ise, daha başka garabetlere, tuhaflıklara şahit olundu.
'46 seçimlerine, birden çok parti iştirak etti. Ne var ki, seçim sistemi "Açık oy, gizli tasnif" şeklinde işliyordu.
Yani, vatandaş oyunu hangi partiye vereceğini açıktan açığa beyan etmek durumundaydı. Ardından, oyların sayım ve döküm işlemine geçildiğinde ise, bu iş tamamen gizli yapılıyordu.
Dolayısıyla, 1950'ye kadar da dürüst bir seçim yapılamadı. Diğer partiler üzerinde, özellikle DP'ye yönelik çok şiddetli bir baskı uygulanıyordu.
14 Mayıs 1950'de yapılan genel seçimlerde ise, DP büyük bir zafer kazandı. Bu zafer "Beyaz İhtilâl" şeklinde isimlendirildi.
05.12.2006
E-Posta:
[email protected]
|