Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Beni kategorize et

Tesev’in son araştırması

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV), yaptığı bir çok araştırmada olduğu gibi, son araştırmasında da ülkemiz gündeminde yer aldı ve farklı tartışmaların da fitilini ateşledi. “Demokratikleşme Programı” bünyesinde yapılan “Değişen Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset” konulu araştırmada; “dinî hassasiyetler ve siyasî tercihler arasındaki ilişki, (etnik) meseleler gibi Türkiye’nin diğer toplumsal sorunlarına yönelik algı ve görüşler; aile ilişkileri, gündelik davranış biçimleri, kamusal alan ve vatandaşlık ilişkisi, başörtülü kadınların kamusal alanda “görünür”lüklerine ilişkin fikirler ve başörtüsü yasağı”* konuları açıklığa kavuşturulmaya çalışıldı. Ancak, her zaman olduğu gibi, medyada, başörtüsü konusundaki bulgular manşetlere taşındı. Zira araştırma bu konuda “ezber bozan” sonuçlara ulaşmıştı. Günlerdir yüzdelerle uğraşmaktan hepimizin sıkıldığını tahmin ederek, bu sonuçları merak edenleri TESEV’in web sitesine havale ediyorum.**

Kısaca belirtmek gerekirse; irtica tehlikesinin bulunmadığı, dindarlığın arttığı, ama başını örtenlerin azaldığı, başını örtenlerin “örtünmeyi İslâmn emri olarak gördükleri için” örtündükleri, yasağın kalkmasının desteklendiği ve kalktığı takdirde başörtülü öğretmen veya hakimin rahatsızlık vermeyeceği gibi; yasakçı bürokratik ve siyasal kesimin bir çok iddiasını çürüten sonuçlar elde edildi.

Ancak araştırmada dikkati çeken önemli bir konu var ki; başını örtenlerin kategorize edilmesi…

A)Çarşaf, B)Türban, C)Başörtüsü D) Hiçbiri

Araştırmaya katılanların başlarını örtüp örtmediklerini, örtüyorlarsa ne şekilde örttüklerini öğrenmek için; baş örtme şekillerini tarif eden bir tanım verilmiş araştırmada. Bu tanım çerçevesinde, araştırmaya katılanların hangi kategoriye dahil oldukları araştırılmış. Tanım aynen şöyle; “Ülkemizde bazı kadınlar dinî inanç ya da geleneksel sebeplerle üç ayrı şekilde başlarını örtmektedirler. Bunların biri yalnızca gözlerin açıkta tutulduğu, bütün vücudu ayaklara kadar örten çarşaftır. Bir diğeri yalnızca başı, saçların bir kısmının görünmesine imkân sağlayacak şekilde örten yemeni, eşarp ve benzeri başörtüleridir. Diğer bir örtünme türü ise yalnızca yüzü açıkta bırakıp, başı saçlar görünmeyecek şekilde boyun ve omuzlara kadar kapatan türbandır.”

Bu tanım, neye dayanılarak yapıldı bilmiyorum, ama ülkemizde yaşanan tartışmalar ve yasaklar da göz önüne alınırsa, oldukça paradoksal bir manzarayı karşımıza getirdiği kesin...

Araştırmada yapılan “türban” tanımı, İslâmiyet’in emri olan tesettür amacıyla örtünme tarzını tarif ediyor. Oysa türban, Fransızların kullandığı sadece saçı toplayıp örten bir başlıktır.

“Türban” nitelemesini, tesettür veya başörtüsü yerine kullananlar yasakçı kesimdir. Halkın kullandığı “başörtüsü”nü yasaklamış olmanın doğuracağı tepkiyi düşünerek, halka yabancı olan bir terminoloji kullanmaktadırlar. Hâlâ süren yasakların meşrulaştırılması için; başlarını örten hanımların/genç kızların halktan kopuk radikal bir kesime ait oldukları imajını sağlamak için uydurulmuş bir kavram olan “türban”, halka karşı yapılan psikolojik harekâtın bir parçasıdır. Sorulması gereken asıl sorular ise şunlar: Bilimsel bir araştırmada, böylesi ideolojik ve ayrıştırıcı bir kavram niçin yer alıyor? Bu kavramdan hareketle elde edilecek veriler ne derece gerçeği yansıtır? Nitekim, yasakçı kesim tarafından “türbanlı” olarak nitelendirilen bir çok hanım kendilerinin türbanlı olmadıklarını “başörtülü” olduklarını her tartışmada dile getiriyorlar. Uydurulmuş bir kavram içinde konumlandırmıyor bir çok tesettürlü kendisini.

Araştırmadaki “başörtüsü”ne gelince; saçın bir kısmını dışarıda bırakan başörtüsü tarifi, çevremizde yalnızca yaşlı hanımlarda görebileceğimiz; muhtemelen saçlarının döküldüğü ve beyazladığı görülmesin diye kullandıkları bir tarz… Çevrenizi bu açıdan gözlemlediğinizde bunu rahatça görebilirsiniz. Genç ve orta yaştaki kadınlar ya inançlarından dolayı tesettüre giriyorlar, ya da hiç örtünmüyorlar. Çünkü geleneksel hayat tarzından uzaklaşmış, modern bir toplumda tesettür yalnızca inanç gereği yerine getiriliyor. Araştırmada ise; geleneksel, saçın bir kısmını dışarıda bırakan, yani tesettüre uygun olmayan tarzı ifade eden “başörtülüler,” türbanlıların 4 katı kadar fazla bir orana sahip… Bu durumda, başörtülüler ve türbanlıların yüzdeleri ister istemez bir şüpheye sebep oluyor.

Geçtiğimiz Çarşamba akşamı yayınlanan Nazlı Ilıcak’la Sözün Özü programında, TESEV tartışılıyordu. Yukarıda belirttiğim hususlar çerçevesinde mail yoluyla yönelttiğim soruya araştırma sorumlularından Prof. Dr. Binnaz Toprak şu cevabı verdi: “Biz araştırmada örtünme şekillerini tarif ettik. Türbanlılar % 11 oranında çıktı. Ama saçlarını göstermeyecek şekilde örtünüp de türban yerine başörtüsünü işaretleyen olduysa onu bilemeyiz.”

Çelişkiler

Araştırmada yapılan tanımlar, halk nezdinde karşılığını bulmuyor. Bu yüzden, ortaya çelişkili sonuçlar çıkıyor.

‘Bize göre başörtüsü bu, türban şu. Söyle bakalım sen hangi kategoridesin?’ tarzında yapılan bir araştırma ne kadar doğru sonuçlar verebilir? Bu durumda, cevap verenlerin ‘Sana göre türbanlı olabilirim, ama ben başörtülüyüm’ şeklinde bir tavır göstermeleri kaçınılmaz olacaktır.

Belirli tanımlar çerçevesinde yapılan bir araştırmada, ‘sen türbanlı mısın, başörtülü müsün?’ gibi bir soru yöneltmek doğru değildir. Çünkü, tarz zaten kendisini gösteriyor. Araştırmacı deneğin örtünme tarzını bizzat gördüğü için, hangi tanım kapsamında ise, onu bizzat işaretlemesi gerekir. Tanımı siz koyduğunuza göre, tarzın da ne olduğunu belirlemek size ait olacaktır. Eğer, araştırmacılar, deneklere sormadan, bizzat gördükleri tarzın, kendi tanımlarından hangisine uyduğunu belirleseler idi, “türbanlı” oranı acaba % kaç çıkardı?

Sonuç olarak; “türban” olarak tanımlanan örtünme tarzını halk nasıl isimlendiriyor, ona bakılmalıydı. Yine bu tarza uygun örtünen deneklerin neden böyle örtündüğü sorulmalıydı. Bu takdirde büyük bir oranda halkın dinî inancı gereği örtündüğü ve bunu türban olarak değil, başörtüsü olarak niteledikleri görülecektir. Yani, TESEV araştırmasındaki türban tanımlamasının % 11 gibi düşük bir seviyede kalması, halkın “türban” denilen örtünme tarzına değil, bu tarzın “türban” olarak isimlendirilmesini benimsememesindendir.

TESEV’in araştırmasındaki bu metot hataları, yasakçıların halkın başörtüsünü türban olarak tanımlayarak kavram kargaşası oluşturup, “Sizin giyiminizi değil, marjinal bir grubun kullandığı türbanı yasaklıyoruz” aldatmacasını destekler niteliktedir. Bu durumda araştırma, toplumun gerçeklerine ışık tutmaktan çok, yasakçılara hizmet etmiyor mu?

Araştırmada, halkın hassas olduğu kavramlar çerçevesinde tanımlar getirip, siz hangi tanıma uyuyorsunuz diye sormak bir çelişki meydana getirmiş. Verilen tanımı benimsemeyen kişiler farklı cevaplar vermiş ve sonuçların da yanlış çıkmasına sebep olmuş olabilir. Bu çerçevede, “türban” kullananlardan kasıt, tesettür amaçlı örtünme ise, % 11’lik oran gerçeği yansıtmıyor.

Deneklere ne amaçla başını örttüğü sorulabilir. Ancak, ‘Sen türbanlı mısın, başörtülü müsün?’ gibi bir soru yöneltmek doğru değildir. Çünkü, tarz zaten kendisini gösteriyor. Araştırmacı deneğin örtünme tarzını bizzat gördüğü için, hangi tanım kapsamında ise onu bizzat işaretlemesi gerekir. Tanımı siz koyduğunuza göre, tarzın da ne olduğunu belirlemek size ait olacaktır. Aksi halde, size göre türban tarzında örtünen birinin, “türban” kavramını benimsemediği için, kendini başörtülü olarak nitelemesi kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla bu araştırmada, “başörtülü”lerin oranı içerisinde “türban”lılar da yer alıyor. Yani geleneksel örtünme tarzıyla, inanç gereği örtünme tarzının ayrımı net olarak ortaya konamamış.

Her hangi bir tanım getirmeden, saçları tam örtecek şekilde mi, yoksa birazını açıkta bırakacak şekilde mi örtünüldüğü araştırılsa; çok daha sağlıklı verilere ulaşılırdı. Böylece geleneksel olarak mı yoksa inanç gereği mi örtünüldüğü tesbit edilebilirdi. Ancak, böyle yapılsaydı çıkan sonuçlar eminim yasakçıların hiç hoşuna gitmezdi.

Hasılı kelâm, bu araştırma bilime mi, yoksa yasakçılara mı hizmet etti acaba?

Bir tutam saç nelere kadir!

Yapılan bunca araştırmanın, kurulan bunca cümlenin sonucu, bir tutam saçın görünüp görünmediğine varıyor. Görünmesi inanç gereği yapılmadığı anlamına geliyor. Görünmemesi inanç gereği yapıldığı anlamına gelerek “tehlike” arz ediyor.

21. yüzyılın içinde bulunduğumuz şu günlerde, Orta Çağ’dan kalma bu tür tartışmaların hâlâ yapılıyor olması, derin üzüntü verici. Temennimiz, demokrasi ve özgürlüğün benimsendiği aydınlık günler…

Kaynaklar: * Demirler, Derya “Dindarlık var, ama irtica yok!” Zaman, 22.11.2006. **www.tesev.org.tr

Ayşe ÇAĞLAYAN

05.12.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004