Türkiye’deki ‘aydın’ların nafile gayretlerinden biri de ‘namazla kavga’ etmek istemeleridir. Her fırsatta namaz aleyhinde kalem oynatanlar, bunu yaparken bile ‘iki yüzlü’ davranıp, güya ‘iyi niyetle’ yaptıklarını, kendilerinin aslında ‘namaz kılınmasına karşı olmadıklarını’ söyleyip dururlar.
“Namaz dinin direği” olduğuna göre, namaza savaş açanların kazanma imkân ve ihtimalleri yoktur. Kaybedilmesi kesin olan bir kavgaya tutuşmak, kendisini ‘aydın’ ilân edenlere yakışıyor mu?
‘Büyük gazete’nin bir yazarı böyle bir girizgâh yapmamıza sebep oldu. “Defilede ‘Namazınız gelirse’?” başlıklı yazısında Mehmet Y. Yılmaz, (Hürriyet, 26 Haziran 2006) Çırağan Sarayı’nda düzenlenen bir defile sebebiyle bir odanın ‘mescid’e dönüştürülmesinden rahatsız olmuş.
“Olay”ı kısaca hatırlatalım: Çırağan Sarayı’nda “Pierre Cardin Defilesi” düzenlenmiş. Defileyi düzenleyen firma, bir de ‘mescid’ hazırlamış. Yazarımız, çok istemesine rağmen defileye katılamamış. Yurt dışından dönünce gazetesinde yer alan defile haberindeki bir ‘ayrıntı’ çok dikkatini çekmiş! O ayrıntı da “Defilenin yapıldığı Çırağan Sarayı’nda, defileyi izlemeye gelenler yararlansın diye odalardan birinin ‘mescid’e” dönüştürülmüş olmasıymış!
Hürriyet yazarı, güya iyi niyetle rahatsızlığını şöyle dile getirmiş: “Dâvetiyeye göre defile saat 19.30’da başlamış. Demek ki isteyen bir kişinin defileyi izledikten sonra hemen yakındaki Ortaköy’e gidip namazını kılabilmesi için yeterli vakit varmış. Defile biraz geciktiyse de kimsenin defilenin orta yerinde ‘Namazım geldi’ diye çıktığını zannetmiyorum. Yatsı namazının vakti ise 22.41. Demek ki mescitten yatsı namazı için de yararlanmak mümkün değil. O halde böyle bir dâvette bir odayı mescit yapmak ve dâvetlilere bunu kocaman bir tabelayla göstermek ne anlama geliyor? Bu bana bir tür ‘dindarlık reklâmı’ gibi geldi ki ibadetin şahsîliği ilkesiyle hiç bağdaşmıyor. Dinine bağlı olmak, ibadetini aksatmamak herkesin saygı duyması gereken bir davranış elbette. Ama bunu bir tür reklâma dönüştürme çabasına da bir anlam veremiyorum.” (agg.)
Biz de ‘mescid’lere ve namaza karşı gösterilen bu ‘alınganlık’a bir anlam veremiyoruz. Tabiî ki ‘Biz de anlam veremiyoruz’ sözün gelişi. Apaçık anlam veriyoruz: Bu tavrı iyi niyetle yorumlamak mümkün değil. İşin içinde ‘namaz’dan duyulan rahatsızlık olmasın?
Prensip olarak ‘müstehcen bir defile’ ile ‘namaz’ın bir araya getirilmesine tabiî ki biz de itiraz ederiz ve ediyoruz. Ancak otelin bir odasının ‘mescid’ olarak düzenlenmesine itiraz etmek mümkün değildir. Asıl itiraz edilmesi gereken, ‘beş yıldızlı’ otellerde niçin hâlâ birer kalıcı mescidin olmadığıdır. Eğer adı geçen otelde kalıcı, müstakil bir ‘mescid’ olmuş olsa, geçici mescidler açılmasına ihtiyaç duyulmazdı. Bu ihtiyacı görmeyip, geçici mescidlere bile itiraz etmeyi anlamak mümkün değildir.
Yazıda—önemli olmamakla birlikte—bilgi hataları da var. Meselâ, Çırağan Sarayı’nda namaz kılmak isteyenleri Ortaköy’e göndermeye ne gerek var? Sarayın çok daha yakınında bulunan, Yıldız Parkı girişindeki caminin ne eksiği var? Otelde mescid açılmasına itiraz eden Yılmaz’ın orada bir cami olduğundan haberi mi yok?
Yazıdaki asıl itiraz noktası ise, namaz kılma isteğiyle, kelime oyunu yaparak çirkin bir şekilde alay edilmesidir. Namaz kılmanın ‘vakti’ gelir. Bunu ‘def-i hâcet’i akla getirecek şekilde, ‘namazınız gelirse/namazım geldi’ şeklinde ifade etmek en basit ifadesiyle yakışıksızdır. Namaz gelmez, namaz kılmanın ‘vakti’ gelir...
Namazla ‘kavga’ edenlerin kazandığı görülmemiştir vesselâm...
28.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|