Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Ey Resûlüm de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Bu âyet-i kerime bize kesin olarak bildiriyor ki Allah sevgisinin alâmeti peygamberine uymaktır. Peygambere uymak ne anlama gelir? Peygambere uymak, peygamberin sünnetine ittiba etmek demektir. Peygamberin sünneti ise ahlâkından ibarettir. Peygamberin ahlâkı Hz. Aişe’nin (ra) ifadesi ile “Kur’ân ahlâkıdır.”2
Yüce Allah Peygamberimizi (asm) insanlık için örnek olarak yaratmıştır: “En güzel şekilde terbiye etmiş ve edebin en güzeli ile süslemiştir.”3 Sonra insanlığa gönderdiği kitabında da “En güzel ahlâk üzere olmakla”4 övmüştür.
İslâmiyet fikre tevhid ve hayata istikamet vermiştir.5 Fikir birliğinin temeli inanç birliğidir. İnanç birliği ise “Tevhid” inancı ile sağlanabilir. Kur’ân-ı Kerim’in en önemli amacı budur. İnançta tevhid ve istikamet sağlanırsa fikirde de birlik ve beraberlik kendiliğinden oluşur. İnançta ve fikirde istikamet ahlâkta da istikameti sağlayan en önemli amildir.
Güzel ahlâk istikamet üzere olmaktır. Peygamberimizin (asm) yaratılışça en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette yaratıldığı için harekât ve sekenâtı îtidal ve istikâmet üzere gitmiştir. Peygamberimizin (asm) hayatı gösteriyor ki, her harekâtında ifrat ve tefritten içtinâb etmiştir. Çünkü “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!” emrine tam imtisal ettiği için bütün ahvali, akvali ve ef’alinde istikamet kat’i bir surette görünmektedir.6
İnsanda akıl, öfke ve şehvet duyguları tüm ahlâkî melekelerin kaynağıdır. Adalet ve istikamet bu üç duygunun hadd-i vasat ve istikametinden kaynaklanır. İfrat ve tefritinden de tüm kötü hasletler ortaya çıkmaktadır.7 Peygamberimiz (asm) istikamet üzere olduğu için aklın istikameti olan “hikmet”, öfkenin istikameti olan “şecaat” ve kuvve-i şeheviyenin istikameti olan “iffet” üzere azami masumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir. Bütün sünnet-i seniyesinde, ahvâl-i fıtriyesinde ve ahkâm-ı şer’iyesinde hadd-i istikâmeti ihtiyar edip, zulüm ve zulümat olan ifrat ve tefritten, israf ve tebzirden içtinab etmiştir. Hatta konuşmasında, yemesinde ve içmesinde iktisat etmiş ve israftan sakınmıştır.8
Bütün bu sebeplerden dolayı yüce Allah, Peygamberimize (asm) uymayı emretmiştir. Peygamberimize (asm) ittiba edildiği takdirde müstakim bir hayatı yaşama imkânı ortaya çıkacaktır. Bunun için Peygamberimiz (asm) “İnsanların en güzel ahlâklısı idi.”9
İnsanlar arasında hayırlı olmanın yolu ahlâkı güzelleştirmekten geçmektedir. Bu da güzel ahlâkın mümessili olan Peygamberin (asm) sünnetine ittiba etmekten geçer. Böylece “hayırlı insanın güzel ahlâklı insan olduğu”10 güzel ahlâklının da sünnet-i peygambere uyarak bunu sağladığı gerçeği ortaya çıkar.
Güzel ahlâkın tarifini yapan Peygamberimiz (asm) ahlâkı iyilik ile eşdeğer görmüştür. “İyilik, güzel ahlâktır. Kötülük ise kalbini rahatsız eden ve insanların görmesini ve duymasını istemediğin şeydir”11 buyurarak insanları ve toplumu rahatsız eden şeyleri kötülük olarak vasıflandırmıştır.
Tevhid ve istikametin gereği olan iman ve ahlâk birbirini takviye eden ve birbirine güç veren iki temel değerdir. Bunun için Peygamberimiz (asm) “Mü’minin iman bakımından en mükemmeli, ahlâkı en güzel olandır”12 buyurarak bunu ifade etmiştir. İmanın neticesi ve meyvesi olan “Takva” ve “Güzel Ahlâk” insanı cennete götüren en mühim hasletlerden ilk ikisidir.13 Mizanda en ağır gelen amel sünnet-i seniyyeye uygun güzel ahlâktır. Mü’min farz namazını kıldıktan sonra, güzel ahlâkı ile gündüz nâfile oruç tutan ve gece sabaha kadar nafile namaz kılanların derecesine yükselir.14
İnsanlar inandıkları gibi düşünürler, düşündükleri gibi de konuşurlar. Konuşma inancın ifadeye yansımasıdır. İnanç düzgün olursa, doğru ve düzgün düşünceyi doğurur. Doğru düşünceler de doğru ifadeler şeklinde dillerden dökülür. İnsanın niyetini ve sözünü şekillendiren inançlarıdır. Doğru davranış dediğimiz “Amel”, inanç ve niyetin davranışa yansımasıdır. Bundan dolayıdır ki “Ameller niyetlere göredir.”15
İyilik güzel ahlâktır. İyiliğin başı ise insanlara faydalı olmak veya en azından zararlı olmamaktır. İnanan bir insanın faydalı insan olması ve zararlı olmaması esastır. Peygamberimiz (asm) “Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir”16 buyurmuşlardır. Bu da Peygamberimizin (asm) mühim sünnetlerindendir.
Peygamberimiz (asm) “Ümmetî, Ümmetî!” buyurarak kendisi için değil ümmeti için yaşamış ve bunu da tüm hayatında göstermiştir. Bu husus imanın kemaline de en büyük delildir. Peygamberimiz (asm) “Allah’a yemin ederim ki, bir kul kendi nefsi için sevip istediğini kardeşi için de sevip istemedikçe gerçekten kâmil mânâda inanmış olmaz”17 buyurmuşlardır.
İnsanın niyeti ve ahlâkı yüzüne yansır. Bundan dolayı “İnsanın süsü yüz, yüzün süsü göz, aklın süsü dil, dilin süsü sözdür” denilmiştir. Güler yüz, gözlerin içine bakarak konuşma, güzel konuşma güzel ahlâkın en güzel ifadeleridir. Ahlâk bu şekilde kendini izhar eder. İnsana yapılacak en güzel iyilik, güler yüzle onu karşılamak, güzel sözlerle gönlünü almak ve onu memnun etmektir. Bunun için Peygamberimiz (asm) “Güzel söz sadakadır”18 buyurmuşlardır.
Bütün bu anlatılanlar Peygamberimizin (asm) sünnetinde tamamen bulunan ve ümmetinin uymakla mükellef olduğu sünnetlerdir. Peygamberin (asm) yolu ve sünneti budur. Bunun için “Güzel Ahlâk” ile “Sünnet” birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
Dipnotlar:
1- Âl-i İmran, 3:31; 2- Ebu Davut, Tatavvu, 26; 3- Aclunî, Keşf’l-Hafa, 1:70; 4- Kalem, 68:4; 5- Sözler, 684; 6- Lem’alar, 112; 7- İşarâtü’l-İ’câz, 29; 8- Lem’alar, 112; 9- Buhari, Edep, 112; Müslim, Mesâcid, 267; Edeb, 30; Ebu Davut, Edep, 1; Tirmizi, Birr, 69; 10- Buhari, Menâkıb, 23; Edeb, 38–39; Müslim, Fezâil, 68; Tirmizi, Birr, 47,69; 11- Müslim, Birr, 14–15; Tirmizi, Zühd, 52; 12- Ebu Davut, Sünnet, 15; İbn-i Mâce, Nikâh, 50; 13- Tirmizi, Birr, 62; İbn-i Mâce, Züht, 29; 14- Ebu Davut, Edep, 7; Tirmizi, Birr,62; 15- Buhari, İman, 41; 16- Müslim, İman, 14; 17- Buhari, İman, 7; Müslim, İman, 71–72; 18- Buhari, Edeb, 34; Cihad, 128; Müslim, Zekât, 56
27.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|