Yüce Rabbimiz Kur’ân’ında, “Mü’minler ancak kardeştirler”1 buyuruyor. Bu kardeşlik sevgi, saygı, hoşgörü, dayanışma, yardımlaşma, kin ve düşmanlıktan uzak kalma gibi hususları da beraberinde getirir. Tam bir kenetleşmeyi sağlar, âdeta ayrı bedenlerde yaşayan tek ruh haline getirir. Peygamberimiz (asm) bir hadislerinde “Mü’min mü’mine karşı bir binanın kenetlenmiş taşları gibidir. Biri diğerine kuvvet verir”2 buyurmuşlardır.
Îman bu kenetleşmeyi gerektirecek mahiyettedir. Çünkü îman bir nur, inkârcılık ise bir karanlıktır. Karanlıkla aydınlık gerçek mânâda bir arada bulunamadıkları, biri gelince diğeri gittiği gibi bir kalpte de îmanın verdiği kardeşlik ruhuyla inkârdan gelen kin ve düşmanlık gerçek mânâda bir arada bulunamazlar. Kardeşlik geldi mi düşmanlık acımaya, kin ve düşmanlık ağır basarsa o zaman kardeşlik yapmacık hareketlere dönüşür. ‘Mü’minin mü’mine üç günden fazla dargın durması helal değildir’3 hadisi bu mânâya dikkat çeker.
İslâm kardeşliğinin dargınlığa, kırgınlığa, kıskançlığa, kin ve düşmanlığa hiç tahammülü yoktur. Çünkü mü’min kardeşimiz de o kadar güzel sıfatlar vardır ki, bunlar insanı düşmanlığa değil, kardeşliğe götürür ve götürmelidir de. Bir hazinedeki kalb para o hazineyi geçersiz saymaz. Bir sepet elmada birkaç çürük elma var diye bütünü dökülmez. Bir gemide dokuz masum ile birlikte bir cani bulunsa, caninin cezalandırılması için gemi o masum dokuz kişiyle birlikte batırılmaz. Aksine bir masumla dokuz cani bulunsa, adalet ölçüleri içerisinde o gemiyi yine batırmak mümkün olmaz. Çünkü bir tek de olsa suçsuz insanın hakkı yenilmiş olacaktır. Gelelim mü’min kardeşimize; onda bir iki tane değil, belki sevgi, saygı, fedakârlık, cömertlik gibi yirmi otuz masum sıfat varken, bir iki tane cani sıfatı yüzünden ona kin duymak, ne akıl, vicdan, insaf, merhamet, insanlık, hak-hukuk ve ne de dinle bağdaşır. Aksine o birkaç kusura af ve merhametle bakmak hem insanlık, Müslümanlık, hem de hak ve hakikatin gereğidir. Şu hadis kin ve düşmanlık sebebiyle dargın duran kimseleri uyarma bakımından oldukça dikkat çekicidir. Allah Resûlü (a.s.m.) şöyle buyuruyorlar:
“Pazartesi ve Perşembe günleri Cennet kapıları açılır ve Allah, din kardeşleri ile arasında düşmanlık bulunan kimseler dışında, Allah’a ortak koşmayan herkesin günahını affeder. Aralarında kin ve düşmanlık bulunan iki kişi hakkında da ‘Bu ikisi barışıncaya kadar affedilmelerini geciktirin’ buyurulur.”4
Mâdem ki dinimiz mü’min kardeşimize kin ve düşmanlık duymamızı yasaklıyor. Bu duyguyu kullanmak gerekiyorsa, önce içimizde bulanan bu duygunun kendisine düşmanlık etmemiz gerekir. Çünkü düşmanlığa en çok lâyık olan bu duygunun bizzat kendisidir. Onu yok etmeye çalışmalıyız. Daha da düşmanlık etmek istiyorsak, din ve vatan düşmanları çoktur. Onlara düşmanlık etmeliyiz. Sonra görmediğimiz veya görmek istemediğimiz kusurlarımızı görmeli, kızılacaksa kendimize kızmalıyız. Kardeşimizin o kusurunda kaderin de bir payı olduğunu düşünüp bağışlama yolunu seçebilmeliyiz. Unutmamalıyız ki, mü’min kardeşimizin kusuru ne kadar büyük olursa olsun, ona düşman kesilecek kadar büyük olamaz. Çünkü ondaki îman o kadar büyüktür ki, Kâbe hürmetindedir. Kusurları ise ancak çakıl taşı derecesinde kalır. O halde yapılacak iş kardeşimize kin ve düşmanlık duymak değil, bağışlayıp dost ve kardeşce geçinme yolunu seçmektir. Allah ve Peygamber bizden bunu istemektedir.
Dipnotlar:
1- Hucurat Sûresi, 10. 2- Buharî, Salat: 88; Müslim, Birr: 65; Tirmizî, Birr: 18. 3- Ebû Davud, Edeb: 47. 4- Müslim, Birr: 36.
27.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|