Dünkü yazımızda mü’minin güzelliklerin adamı olduğunu, dünyasının da, kabrinin de Cennet gibi güzel olduğunu belirtmiştik.
Dinine bağlı, farzları yapan, haramlardan kaçınan mü’mini kabirde öyle güzellikler bekler ki mutluluğuna bir mutluluk daha katar.
Sahabeden Berâ bin Âzib’in anlattığına göre, mü’min vefat ederken gökten yüzleri beyaz ve güneş gibi parlak sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok melek onu karşılamak için gelirler. Yanlarında Cennetten getirdikleri güzel kokular, bir de kefen vardır. Yere iner, gözünün görebileceği kadar genişlikte etrafını sararlar. Derken ölüm meleği gelir. Baş ucunda oturup ona şöyle seslenir: “Ey temiz ruh! Allah’ın bağışlama ve rızasına doğru çık.” Su kabından suyun akması gibi bir kolaylıkla ruhu bedeninden çıkar ve en emin el olan Azrail onu alır. Yer ve gökteki bütün melekler namazını kılar ve iştiyakla yukarı çıkmasını isterler. O ruh göğe doğru çıkarken, hayretle, “Bu güzel ve hoş kokulu ruh kimdir?” diye sorulur. Onlar da, “Falan oğlu falandır” diye cevap verirler. Böylece, dünya semâsına kadar çıkar, kapı açılır, sonra da kat kat semaları geçer. Her semânın en gözde melekleri 7. kat semâya kadar onu uğurlarlar. Cenâb-ı Hak, amel defterinin, gözde meleklerin gördüğü yazılı bir kitap olan illiyyînde yazılmasını emreder.
Sonra da melekler onu Allah’ın emriyle tekrar çıkarılmak üzere yere indirirler. Ruh cesedine iade edilir. O andan itibaren kabrinin başında arkadaş ve dostlarının ayak seslerini dahi işitir. Münker Nekir isimli iki soru meleği gelip, Rabbini, peygamberini, dinini sorarlar. O da doğru olarak cevap verir.
Sonra da dünyada neler yaptığını sorarlar. O da, ‘Allah’ın kitabını okudum. Ona îmân edip tasdik ettim’ der. Sorular tekrarlanır.
An, Cenâb-ı Hakkın İbrahim Sûresinin 27. âyet-i kerîmesinde “Allah dünya hayatında mü’minleri sâbit söz ile tesbit edecektir” buyurduğu andır. Ölü, hiç tereddüt etmeden bu sorulara da, ‘Rabbim Allah, dinim İslâm, Peygamberim Hz. Muhammed’dir (a.s.m.), kıblem Kâbe’dir” diye cevap verir.
Bunun üzerine semâdan ‘Kulum doğru söyledi, ona Cennetten döşekler serin. Cennet elbiseleri giydirin. Cennetten kendisine bir kapı açın” diye bir ses gelir.
İşte o andan itibaren Cennetin hoş ve güzel kokuları gelmeye başlar. Kabri gözün görebileceği yere kadar genişler. Güzel simalı, güzel elbiseli, hoş kokulu bir adam gelip, “Seni sevindirecek şeyleri, Allah’ın rızasını ve bitmez tükenmez nimetlerin bulunduğu Cennetleri müjdeliyorum. Dünyada iken, sana vaad edilen günün işte bu gündür” der.
Sonra da birdenbire yanında beliren bu yabancı adama, ‘Allah sana da hayırlı müjdeler versin. Sen kimsin? Sîmân hayır getiren bir sîmâdır’ diye sorduğunda, ‘Ben senin salih amelinim. Allah’a yemin ederim ki dünyada iken seni ancak Allah’a itaatta hızlı davranan, Ona isyana yanaşmayan birisi olarak biliyorum. Allah sana hayırlı mükâfatlar versin’ der.
Sonra da kendisine Cennet ve Cehennemden birer kapı açılır. Cehennem kendisine gösterilip, ‘Şayet Allah’a isyan etseydin yerin burası olacaktı. Fakat Allah onu bununla değiştirdi,’ denilir. Cennetteki nimetleri görünce dayanamayıp, ‘Ya Rabbi! Kıyameti çabuk kopar da ailem ve servetimin yanına gideyim’ der.
“Kendisine, ‘Dur, bekle’ denilir.”1
Ve kul o güzel âlemi seyrederek belki yüzlerce, binlerce sene sürecek kabir hayatının nasıl geçtiğini bilemeden Kıyamet kopar.
1. Et-Tergib ve’t’Terhib 4:365-369.
26.06.2006
E-Posta:
[email protected]
|