Öyle ilk cümleler vardır ki, sırf o cümle yüzünden, elinizdeki kitap hayatınızın en hızlı okuduğunuz romanı statüsüne yerleşiverir. Sırf o cümle yüzünden, nice sıkıcı cümleleri sıkıla sıkıla okumaya razı olursunuz. Romanı unutsanız da, hatarınızda o cümle daima vardır.
Bir şarkıyı sevdiren, bir şiiri ezberlettiren, bir şairi gönlündeki tahta oturtan da o ilk cümlelerdir.
Anneler ve babalar ilk kelimeleri hatırına, katlanır evlâtlarının en kırıcı, en alaycı, en küçük düşürücü cümlelerine. Öyle şaheser filan ortaya koymamıştır velet, alt tarafı “anne”dir, “baba”dır. Ama siz onu bir de o anneye ve o babaya sorun işte.
İlk harfini hatırlayan var mıdır, bilmem. Ama yazdığı mektupların ilk cümlesini unutanların olduğunu sanmıyorum. “Anne” ve “baba” birden “Sevgili anneciğim”e, “Sevgili babacığım”a, “Biricik kardeşim” e dönüşüverir, “Mektubuma son verirken, selâm eder” diye biteceği baştan belli olan satırlarda.
“İlk ev”ler vardır, baktıkça, oturduğu evlerin ve o evlerde yaşadıklarının film şeridini geçirtir insanın gözünün önünden. İnsanın hayatı, duvarlardan geçen hayaletler gibi akıp gider kalbinin üzerinden. O ilk ev, insanın hayatındaki ilk cümledir bir bakıma. Güzel günler geçirmişse orada, daha kolay katlanır, hayatın sıkıcı yanlarına.
Sonunu bilmeyiz hayatımızın, değiştiremeyiz de. Ama hayatımızın ilk cümlesini, ilk olarak kabul ettiğimiz cümlesini değiştirebiliriz. Hayat artık benim için buradan başlıyor diye yeni bir sayfa açar, yeni bir paragraf yapar, yeni bir cümle yazabiliriz. Ama kolay değildir bu. Yazılmış onlarca satır vardır. O satırların götürdüğü bir hikâye ve ağlarını ağır ağır ören bir son vardır. Ama bulunabilirse öyle bir ilk cümle, bir romanı bir solukta bitirtecek, bir şiiri ezberletecek, bir şarkıyı sevdirecek, bir ömrü uğruna feda edecek; yazmalıdır, kitabın başına.
İlk cümle niyetine…
04.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|