“Ey insanlar, size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere çok şefkatli, çok merhametlidir.
“Ey Peygamber, eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: ‘Allah bana yeter. Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.’”
Tevbe Sûresinin 128 ve 129. âyetlerinin meâli yukarıdaki satırlar. Efendimizin (a.s.m.) bizim için didindiğini, çırpındığını, sıkıntılarımıza dayanamadığını, bunların kendisine pek ağır geldiğini, mü’minlere çok düşkün, çok şefkatli ve merhametli olduğunu anlatıyor.
Bütün insanlığa gönderilmişti Peygamberimiz (a.s.m.). Öncelikle inkâr ve cehalet bataklığında gömülmek üzere olan insanları kurtarmak için kolları sıvamış, Tevhidin ışığında huzur dolu bir iklime çıkarmaya çalışmıştı. Bütün meselesi insanların kurtulması; ruh, kalp ve duyguların imanla, İslâmla hayat bulmasıydı. Onun için gerekli olan her şeyi yapardı. İnsanlara değer verir, ilgi gösterir, sevgi ve şefkatle yaklaşır, misafirlere, elçilere, kendisiyle görüşmek isteyenlere ikram ve iltifatta bulunur, İslâmın güzelliklerini anlatırdı. Onun bu hassasiyet ve gayretini Kur’ân, “Onlar îmân etmiyor diye, neredeyse kendini helâk edeceksin”1 meâlindeki âyetiyle anlatır.
Peygamber gönderilmediğinde insanlar yerlere, göklere bakıp sadece Allah’ın varlık ve birliğini anlamakla mükelleftirler. Peygamber gönderilince ise sorumluluk başlar. Peygamberin tebliğ ettiği bütün hakikatlerden yükümlüdürler insanlar.
Allah Resûlü (a.s.m.) puta tapan bir toplumda Allah’ın varlık ve birliğini insanlara anlatmakla işe başlamıştı. Bu iman onların hem dünyalarını, hem de ahiretlerini ateşten kurtaracak, Cennete döndürecekti. Huzur ve mutluluk anahtarıydı iman.
Evet, Allah Resûlü (a.s.m.), insanları ateşten kurtarmak için vardı. İnançsızlık ateşinden, isyan ateşinden. Nitekim kendisini ateş yakan bir adama benzetir; ateş etrafı aydınlatmaya başladığında irili ufaklı böcekler, ateşin içine düşmeye başlarlar, o zât da onları ateşe düşmekten alıkoymaya çalışır, böcekler ise baskın gelip hızla ateşe düşerler. “İşte” der Peygamberimiz: “Benimle sizin hâliniz buna benzer. Ben sizi ateşten kurtarmak için eteğinizden tutuyorum, ‘Ateşten uzak durun! Ateşten uzak durun!’ diye sesleniyorum. Siz ise bana baskın gelip, düşünmeden ateşe atılıyorsunuz.”2
İşte Kâinatın Efendisindeki insan sevgisi! Dünya ve ahiret ateşinden bizleri kurtarmak için ne çilelere katlanmış. Bize ne kadar düşkün bir Peygamber. Biz de ona olan sevgimizi Sünnetine uymakla göstermiş olacağız.
Dipnotlar:
1- Şuara Sûresi :3.
2- Müslim, Fezâil: 18.
04.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|