Bir öğrenci belli bir hedefe ulaşabilmek için az mı gayret gösterir? İlkokuldan başlayan maraton nice sınav, okul, staj, v.s.’den geçerek arzu edilen noktaya ulaşır.
Hangi iş olursa olsun ideale ulaşabilmek için nice gayret ve çaba sarf ederiz. Bütün mesele olgunlaşabilmektir.
İslâm en mükemmel, en ideal bir din, Allah’ın gönderdiği kutsal bir sistemdir. Hedefi de insanları, hem dünyada hem de âhirette mükemmele ulaştırarak mutlu etmektir.
Kişi İslâmı öğrendiği, uyguladığı ölçüde mükemmeli yakalama fırsatı bulur. Madem ki İslâm, “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâmı seçtim”1 âyeti gereği kemale erdirilmiş bir nimettir, mü’min de ona uyarak kemali yakalama imkânı bulacaktır.
İslâmın getirdiği emir ve yasaklarda hep bu espriyi göz önünde bulundurmak gerekir.
Kur’ân, “İnanıyorsanız üstün olan sizsiniz”2 buyurur.
Tabiî ki bu üstünlük inanıp inancın gereğini yerine getirmekle ideal noktaya ulaşır.
İslâmın emir ve yasaklarındaki sır da budur: Mü’mini ideale yönlendirmek. Ona ulaşma çabası içerisine sokmak.
Peki, konulan bir kısım müeyyide, had ve cezalara ne diyeceğiz?
Bunlar da ideale yönlendirmek içindir.
İnsan beşerdir, şaşabilir, bir kısım hata ve günahlar işleyebilir. Ama tamirat imkânı her zaman mümkündür. Bunun yolu da tevbedir. Tevbenin bir kısmı kul hakkıyla ilgili olduğu için kısası, kuldan helâllik dilemeyi gerektirebilir. Haksız yere adam öldürme, hırsızlık yapma gibi fiillerde İslâmın koyduğu cezalarda olduğu gibi.
İslâmda asıl olan ceza değil, caydırıcılıktır. İnsanları bir kısım suçları işlemekten uzaklaştırarak toplum düzen ve huzurunu sağlamaktır. Zaten insanları suç işlemeye itecek atmosferi İslâm önceden aldığı tedbirlerle önler.
Meselâ İslâmın uygulandığı bir toplumda kimse açlık sebebiyle hırsızlık yapmaz. Çünkü İslâm zekât, fitre, sadaka gibi hayırlarla kişiyi ona itebilecek yollardan uzaklaştırmaktadır.
Bütün bunlara rağmen ender de olsa bir kısım suçlar işlenebilir. Bu noktada yapılacak iş cezası neyse uygulamaktır.—Kulun hakkını affetmesi müstesna—merhamete gelip cezayı uygulamaktan kaçınmamak gerekir. Merhamet-i İlâhîden fazla merhamet merhamet değildir. Kur’ân, “Eğer Allah’a ve âhiret gününe îmân ediyorsanız, onlara acımanız sizi Allah’ın hükümlerini tatbik etmekten alıkoymasın”3 buyurur.
Demek İslâm her hâl ü kârda insanları kemale erdirmeyi hedeflemektedir.
Dipnotlar:
1. Maide Sûresi: 3.
2. Âl-i İmran Sûresi: 139.
3. Nur Sûresi: 24:2.
03.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|