Cumhurbaşkanlığı Köşkünden gelen açıklamayı masamda bulamayınca, bir telâş bastı beni. Önce masanın etrafındaki 2 metrekarelik alanı taradım, sonra masanın sağlı sollu olmak üzer etrafında dört tur attım ama nafileydi.
İşte tam o sırada beynim çalışmaya başladı. Beynimin zaman zaman çalışması karşısında yaşadığım mutluluğu gizlemeden hemen Çankaya’nın internet sitesine girip, cumhurbaşkanımızın açıklamasına ulaştım.
Her yıl 1 Temmuz olduğunda bir heyecan basar beni. Aynı heyecanı Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in de yaşadığını hissetmek, beni daha da, ”gönençli” kılar. Sonra faks cihazını görebileceğim bir noktaya konuşlanıp, beklemeye başlarım Çankaya Köşkünden gelecek olan Kabotaj Bayramı açıklamasını. “Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal bağımsızlığın, ekonomik alanda da desteklenerek kalıcı kılınması yönünde önemli adımlar atılmış, çıkarılan yasalarla köklü değişimlerin önü açılmıştır“ cümlesinden başlayarak, “Kabotaj ve Denizcilik Bayramı’nda yurttaşlarımıza esenlikler diliyorum”a kadar bir solukta okurum.
Filistin’de, İsrail’in 75 yıldır acımasız bir şekilde sürdürdüğü devlet terörünün yeni bir örneğine şahit oluyoruz. Bir askerin kaçırılması sebebiyle Filistin halkına karşı çok ağır bir zulüm uyguluyor İsrail.
Hamas’ın seçimleri kazanmasından bu yana ekonomik ve siyasî abluka ile karşı karşıya olan Filistin’de artık ekmek stokları bile azalmaya başladı. Güç bir dönemden geçen Filistin’in dışarıya sesini duyurabildiği iki etkin kanal var. Biri Türkiye diğeri ise Mısır.
Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve Başbakan Erdoğan bir devlet adamı ağırlığı ve bir Müslüman duyarlılığı içinde çaba gösteriyorlar. İsrail ve Filistin’le temasları olan bir ülke olması hasebiyle Türkiye’nin ağırlığı önemli. İki tarafla da temasımız var.
Ancak bu çabaların arasında Cumhurbaşkanı Sezer’in ismini göremiyoruz. Hangi uluslar arası sorunda Sezer devrede oldu ki diyebilirsiniz. Ancak Sezer İsrail’den henüz yeni geldi. Orada yaptığı temasların mürekkebi kurumadı. İki tarafta da liderlerle görüşmeler yaptı. En azından yapılan konuşmalar, verilen sözler sıcaklığını koruyor.
Geçen 6 yıllık cumhurbaşkanlığı sürecinde Sezer böyle bir ağırlık oluşturamadı. Irak’ın Kuveyt’i işgalinde Özal, Bosna, Kosova ve Karabağ konusunda Demirel, Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanları olarak uluslar arası camiada ağırlıklarını koymuşlardı.
Sezer’in görev yaptığı süre içinde bölgemiz Amerikan işgali başta olmak üzere çok büyük olaylara şahit oldu. Bunların hiçbirinde Sezer’i aktif olarak devrede görmedik.
Peki sorarım size, ülke içinde her gerilimde baş aktör olmak mıdır Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanlığı?
İlhan Selçuk’un arkadaşı olmak yetmiyor. Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili sürecin içine girdi. Nisan 2007’de Çankaya’ya eşi başörtülü biri çıkmasın diye ülkeyi rejim krizine sürüklemekte bir sakınca görmeyenler, çok geriye gitmeden sadece İsrail-Filistin olayındaki tavra bakarak, şu sorunun cevabını vermeliler. Çankaya’ya eş durumundan biri mi çıkmalı yoksa Türkiye’nin ağırlığını uluslar arası camiada hissettirecek biri mi?
Bu ülkenin sorunları olabilir. Ancak Bosna’dan, Kosova’ya, Filistin’den, Çeçenistan’a, Yukarı Karabağ’a, Batı Trakya’ya kadar bu ülkeden çok şey bekleyenler var. Aynen Pakistan’ın, Banda Açe’nin beklediği gibi.
Kötü yönetildiği için eleştirsek de, her zaman, bu ülkeye yazık etmeyelim, çünkü bu ülke sadece bize lâzım değil inancını taşıyorum. Öyle sonu gelmeyen hayallerin, büyük Turanların falan peşinde değilim. Sadece Türkiye gibi bir ülkenin varlığı dahi Filistinli’nin, Bosnalı’nın, Kosovalı’nın en büyük dayanak noktası olabiliyor. Eğer biz bir de bu ülkeyi adam gibi yönetmeyi başarabilsek...
Kimi zaman yapıştığı bünyenin kanını emen bir kene gibi, öyle büyük krizlere sokuyoruz ki ülkeyi kendi sorunlarından başını kaldırıp, etrafında olanlara bakamıyor. Bu ülkenin misyonunu anlamadığımızı düşünüyorum kimi zaman.
Biz küçük kavgalarımızla kene gibi ülkenin kanını emerken, sadece Türkiye’nin el uzatabileceği birçok mazlûm millet bizden çok şey bekliyor. Bir de biz bu ülkeden çok şeyler beklememiz gerektiğini anlayabilsek. Filistin ateşin ortasında yanarken, ulusalcı duygularla Kabotaj Bayramı kutlayan bir Sezer, diğer tarafta Başkan Bush’u harekete geçirmeye çalışan bir Erdoğan.
Erdoğan ve Bush’u şahıslarından soyutlayıp, şu kararı vermemiz lâzım: Köşk’te dünya çapında ağırlığı olan ve uluslar arası camiada söz sahibi bir lider mi, yoksa dünyadan elini eteğini çekmiş, ülkesinde ise gerilim sebebi olmaktan başka bir fonksiyonu olmayan biri mi olmalı?
03.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|