İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulüm karşısında, dünya ülkelerinin sessiz kalması insanlık adına utanç verici bir durum. Tabiî ki tepki gösteren ülke ve ‘insan hakları kuruluşları’ var, ama onların sesi de gür çıkmıyor.
Ortadoğu’ya barış götürmek iddiasıyla Irak’ı da kana bulayan Amerika’dan da ses çıkmıyor. Her şey ‘normal’miş gibi dünya işine-gücüne devam ederken, Filistinliler bir anlamda ölüm sırasını bekliyorlar.
Kendilerini ‘dünyanın jandarması’ gibi gören ülkeler; hak, hukuk ve adaleti sadece kendileri için istediği sürece dünyanın huzur bulması mümkün değildir. Çünkü dünya artık bir ‘köy’ hükmüne gelmiştir. Köyün bir yanında başlayan yangına müdahale edilip söndürülmese, ‘köy’de sağlam ev kalabilir mi?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bu anlamı tasdik eden bir beyanda bulunmuş. Ankara’da düzenlenen bir toplantıda konuşan Erdoğan, şöyle demiş: ‘’Addis Ababa’da milyonlarca çocuk ölümü beklerken, Telafer, Kerkük acı çekerken, Gazze alev alev yanarken Ankara’da, Londra’da, Paris’te Washington’da insanların huzurundan mutlaka bir şeyler eksilecektir. Bunu görmezlikten gelemeyiz. Zira küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz. Öyleyse adaleti, refahı, mutluluğu, barışı insan hak ve hürriyetlerini, insanca yaşamayı talep ederken, bunu bireysel, lokal olarak asla düşünmemeliyiz. Tüm insanlık için talep etmeliyiz. Bu konuda ne dil ayrımı yapabiliriz, ne din ayrımı yapabiliriz, ne kültür ayrımı yapabiliriz, ne insanların zenginliği, fakirliği noktasında ayrım yapabiliriz, ne de insanları siyah-beyaz diye bir ayrıma tabi tutabiliriz.’’ (AA, 1 Temmuz 2006)
Dünyanın yangın yerine çevrilmesine kayıtsız kalamayacağımıza göre, Filistin’in yakılıp yıkılmasına nasıl kayıtsız kalabiliriz? Bu noktada İslâm dünyasına da büyük görev düştüğünün farkındayız. Böyle bir yangın karşısında İKÖ’nün ve benzeri ‘çatı kuruluş’ların daha aktif, netice alıcı gayretleri olabilmelidir. Ne yazık ki, İslâm ülkelerinin yönetim kademesi, ‘halk’larından kopuk. Bu da onların aktif olabilmelerine engel oluyor.
İsrail’in Filistin’i yakması karşısında hadiseyi—maalesef—’film’ gibi izleyenler arasında ‘büyük Türk medyası’ da var. Bazı ‘büyük gazete’ler, konuyla ilgili haberlere birinci sayfasında ‘yer’ bile bulamamış. (Bakınız: Milliyet, 1 Temmuz 2006)
Yanı başımızdaki yangın acaba kimin hatırı için görülmüyor? Oysa, haksızlık ve zulüm; kimden olursa olsun ona karşı çıkmak gerekmez mi? Bir milletin yok edilme gayretleri karşısından susmak, sırayı ‘biz’e getirmez mi?
İçerde ve dışarda, yaşanan her türlü haksızlık ve adaletsizliğe karşı çıkalım. Bilelim ki, sustukça sıra bize de gelir. Mazlûmlar için duâ edelim: Allah’ım! Zalimlere fırsat verme. Âmin.
03.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|