Dikkat edildiğinde imânın, hem nûr/ışık, hem kuvvet/enerji kaynağı olduğu görülür. Evvelâ imân; bir ışın/ışık gibi, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Böylece insan kalbinde öyle bir rûhî, manyetik enerji, güç meydana gelir ki, o kuvvetle her felâkete, her hâdiseye karşı direnç gösterilebilir. Ve öyle bir genişlik kazanılır ki, geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.1
Sonsuz potansiyel yeteneklere; duygu ve lâtifelerimizi (enerji boyutlarını) nihayetsiz yükseltme, yönlendirebilme gücüne sahibiz. Bunların da düğmesi hür irâdemizin eline verilmiştir. Öyle ise neden her zaman kerâmetvârî işler başaramıyor, olağanüstü haller sergileyemiyoruz? Bunun iki ana sebebi olmalıdır:
1- Hâfızamızın yüzde yirmisini kullandığımız gibi; mânevî ve psiko-biyo-fizyolojik enerji boyutlarımızı da çok düşük kapasitede tutuyoruz. Çoğumuz, kabiliyet ve gücünü tam kapasiteyle kullanmaz; yüzde 20’si ile iktifa ederiz.2 Fevkalâde tehlikeli durumlarda veya duygularımız aşırı uyarılıp doruk noktaya çıktığı zamanlarda fevkalâde bir efor sarf ederek olağanüstü güç sergileriz.
2- Bozuk iklim şartları, parazitler, havanın, televizyon, radyo, telsiz ile benzeri cihazların görüntü ve sesi iletmelerine engel olduğu gibi; mânevî iklim şartlarının bozukluğu, yâni, nefsî arzular, düşünceler; habis, pis ruhlar, kötü enerji, insî-cinnî şerirler gibi parazitler de rûhumuzun voltajını düşürür; görüntü ve ses almamıza mâni olur.
Görüntü ve sesleri alabilmemiz için televizyon cihazının antenlerini UHF, VHF kanallarına çeviririz. Aksi halde, görüntü ve ses alamayız. İşte, rûh/duygularımızın antenlerini İlâhî hakikatlere çevirmemiz; fıtrî kanunlar kanallarıyla bağlantıya geçmemiz gerekmektedir. Formülümüz şu, gayet basittir:
* Eğer ruhumuzu keşfeder, duygularımızı tanırsak;
* Bilgi hazinemizin kapasitesini artırır; kendimizi iman hakikatlerine motive edebilirsek;
* Düşüncelerimizi bir noktaya odaklaştırır, konsantre olabilirsek;
* Rûh gücümüz, biyomanyetik alan ve beden enerjileri arasında ilgiyi kurabilirsek;
* Potansiyel hâlinde rûhumuza yerleştirilen duygu, yetenek, biyo-psiko-fizyo-elektro-manyetik güçlerimizi zikir, fikir, şükür, eğitim ve terbiye ile tekâmül ettirebilir, ortaya çıkarabilir ve geliştirebilirsek;
İşte o zaman şuûrlu bir yönlendirmeyle kaybolmayan dalgaboylarının kanallarına girer, bâzı kesitlerini görebilir, ses ve kokuları algılayabilir; düşüncelerin frekanslarını okuyabiliriz. Ve müthiş bir enerjiye sahip olur, harika hallere ve olağanüstü işlere mazhar olabiliriz.
Dipnotlar:
1- İşârâtü’l-İ’câz, s. 45.;
2- Mesnevî-i Nûriye, s. 202
03.07.2006
E-Posta:
[email protected]
|